Nasıl adamdın sen, şimdi depremden kaçarken, enkaz mı özler oldun? Çok vakurdun, çok gururlu, öyle ben gibi değil, kirpikleri ıslak, gözleri buğulu küçük bir kız gibi değil. Sen köpük köpük kabaran engin bir deniz gibi, hep göğsümde harlanan yangından bozma bir ateş gibi, işte öyle yara alsa da savaşan bir askere benzerdin. Hiç fısıldamaz, hep kükrer; ben suya eğilmeye korkarken, sen derinliğini bilmeden atlayıverirdin.

Şimdi açmayı bile beyhude sayıp yırttığın bir mektubu, okumak mı ister oldun? Ben dayanamam diye sana dönüp bakamamıştım. Sandım ki sen öyle kan revan, her tarafında morluklar. Sandım ki sen iki gözün sana ağlamasının utancında. Çünkü kimse gözünün yaşına bakmamıştı senin, zırhın etindi, silahın sevmekti; değil mi? Benim derdim soluk bir aşk masalıydı yalnızca. Ama bak senin titrese de hiç yüzüme uzanmayan ellerini ve bin bir çabayla yüzüme yakın duran nefesini sattım üç kuruşluk kibrime. Şimdi gel kolaysa saçımı okşa de bana. Yüz bul bizi yüz yüze duramayacak hale getirişine. Ama yapamazsın, hiçbir şey yapamazsın sen. Yıkılamaz ve tamir olunamaz; yanamaz ve sönemezsin. Siktir olup gitmek bilmezsin; kapını çalsam açmak, yoluna çıksam kaçmak bilmezsin.Gördüm ki ne sevda ne hasret ne öfke hissetmez, çok günah işler, hayatta sadece tövbeye ve özre ar edersin.

Ama madem şimdi uykudan yeni uyanmış bir çift göz gibi geçmişten bir resim arıyorsun, madem kapıldın bir sefer olsun eskinin büyüsüne; bir kitaba, bir kaset çalara, bir kartpostala bakabilirsin. Yüzüme bakmak seçenek değil, çünkü ben artık eskinde değilim. Bana bir şey demiştin ki, hiç unutmuyorum yüzümde şakıyan bir tokat ve göğsümde patlayan bir şarjörden farksızdı. Şimdi bil ben senin ekseninde değilim.