İşte bu değerlendirme belki de yapacağım en önemli değerlendirme. Aslında vaktinde bu filmin çok güzel bir değerlendirmesini performans ödevi olarak sunmuştum ama tahminimce şu an tarihe karışmıştır. Bu değerlendirmeye önemli dememin sebebi, buradaki psikolojik ve sosyal bazı tahlilleri kendi hayatımda da sıklıkla yakalamam. İzninizle başlıyorum.


Filmin kurgusundan kısaca bahsedelim: Çeşitli zaman atlamaları, filmin derinliğini olumlu yönde etkilerken anlamayı biraz olsun güçleştiriyor ancak seyirci ne olduğunu bilmese de bir şey olduğundan haberdar; o muallak sürenin atlanmış olması hikayeyi kurtarıyor aslında. Filmimiz aslında felsefi bir krizi konu alıyor denebilir, "unutulan bir şey var değil midir ya da olmamış mıdır" şeklinde basit bir soruyu ilerlete ilerlete filmin derinine iniyorsunuz; yalnızca varlık değil, davranış felsefesi de hikayede oldukça söz sahibi.

Karakterimiz Joel Barish; kendi halinde bir adam, sakin, belki asosyal, bu halinden ise mutlu olduğu söylenemez. Derken işin içine Clementine giriyor, canlı biri; Joel'un yer yer saçmalaşan dinginliğini üzerinden atabilecek kadar hem de. Çatışmayı doğuran ise Clementine'ın fevriliğidir, filmin başından beri bunu görürüz ve artık uzunca bir süre Joel'in Clementine ile yaşaması gereken tartışmayı -yahut her ne derseniz o şeyi- kendi kendine yaşayıp ruh hallerinden ruh hallerine sürüklenmesine seyirci kalırız.


Tüm bunlar yetmiyormuş gibi bir de onun bunun hafızasını sipariş usulü silen doktorlar vardır; ne var ki bunların birbirlerine de oyunları çıkmıştır falan, özellikle o Patrick şerefsizin tekidir.


Neyse, konumuza dönelim...

Filmin ikinci dalgalanmaları Joel'in hazmedemeyişi ile şekillenir, kendi kendine onca fikrin arasında, sevgi ile nefret arasında sürüklenirken; bir yandan kendine acıyıp, bir yandan özleyip, bir yandan da ona kızarken misilleme yapmaya karar verir. Unutulmuş biri olarak yaşamak ile unutanı; iyi kötü her şeyi de unutmak pahasına unutmaya çalışmak ayrımıyla baş başa kalan Joel, sildirme işlemi yaklaştıkça içindeki geri dönüş fikrinin alevlendiğini seyirciye işaret eder; ne var ki geri dönüş yoktur artık. Kendi evinde, kendi yatağında anıları ile baş başa kalır; Clementine'ın vurdumduymazlığı ile kopan o büyük fırtınaya biz de seyirci oluruz. Joel bir anlık yanlış bir cümle sarf etmiştir, öyle bir durumda hangisi haklıdır; aslında ikisi de haklı değildir de olan nedir, ne yapmaları gerekir derken tam kendi başımıza kafayı yiyecek hale geliriz ve şerefsiz Patrick bizi daha da sinirlendirir.


Tüm bunlar olurken Joel'in iç sancısı dışına çıkar, içindeki Clem'e yarın sabah olmayacağını söyler; aynı anda Patrick'in şerefsizliğini öğrenir ve içindeki öfke yerini belirsizliğe bırakır. Anılar, anılar, anılar... Birbirlerine ettikleri bütün o sözler teker teker gözlerinin önünden geçer, ardından güzel anlar; tam güzel anılar biraz kalbini yumuşatmaya başlamışken bir bir silinir bu defa ve bay Barish nihayet pişman olur. Öte yandan Patrick ile ise, bir başkasının anılarına, daha doğrusu hayatına sahip olarak o olmak mümkün müdürün derdine düşeriz.


Filmin kilit noktasının ilk sessizliğini, doktorların aynı silme işlemini birbirlerine de uyguladıklarını öğrendiğimizde duyarız, bu noktadan sonra film dört taraflı salt pişmanlık unsurları ile bezelidir, neyse ki Joel ve Clem için hâlâ bir umut söz konusudur.


Kadın doktor kendi hafızasının silindiğini öğrenmesinin sağladığı pişmanlıkla fitili ateşlemiştir ve filmin en önemli kısmı başlar; bu sırada zamanda bir atlama daha yaşanır ve ikisi de birbirini sildirmiş olan çiftimiz her nasıl oluyorsa yeniden tanışmıştır, tam iş dejavuya kayacak iken birbirlerini sildiklerini öğrenirler; doktora bıraktıkları notlar ise hem kendileri hem birbirleri ile bir yüzleşmedir. Tam yeni bir dalga geliyor dediğimiz anda filmin anahtarı Clementine'in ağzından çıkar: "Sakinleşelim ve öyle düşünelim."


Artık her şey farklıdır, filmde felsefi olarak da üçüncü bir boyuta erişilmiştir; en hassas dönemlerinde kayda aldıkları sözlerini hafızaları kayıpken dinlerler ve mantıksızlığını görürler; bu noktada yalnızca birkaç üst üste gelişin nelere sebebiyet verdiğini, aslında pek çok şeyin de göründüğü kadar buz dağı olmadığını seyirciye hüzünle ve dev bir tokat olarak vurur film. İki karaktere de sakinlik hakimdir ve ikisi de hem kendilerinin hem de birbirlerinin yapmış olduklarının aslında fevri birer davranış olduğunu fark ederler ve artık durmak zamanıdır, Joel bunu son sözü ile vurgular: "Bekle, sadece biraz bekle işte... Biraz... Bekle." Bu filmin en sevdiğim yanı budur, seyirciye verilmesi gereken erdem doğrudan diyaloglar üzerinden verilir, gelişen olaylar ise sadece filmin felsefi birer süsüdür. Örneğin sonunda Clementine tekrar aynı şeyin yaşanmasından korktuğunda Joel sadece "Tamam" der ki bu da erdeme ulaştığının göstergesidir.


Değerlendirmenin buraya kadarki kısmını filmi anlatarak ilerlettiğim için pek değerlendirme gibi durmasa da öyle yapmak zorundaydım, çünkü bu film A'dan Z'ye empatiyle kurulu bir film, kendinizi sahnelere yeterince veremediğiniz müddetçe elinizde olacak olan yalnızca boş bir levha. Film kendi mesajını bir bütün olarak veriyor, bunu öyle ustalıkla yapıyor ki izleyen kişi aksi yönde bir reaksiyon gösteremiyor; Patrick'e hiddetleniyor, Joel ile Clementine'a ise hem üzülüp hem kızıyor vs. Bu yönden esasen tam bir Türk filmi, peki verdiği mesaj ne? Aslında biraz olsun sakin olmaya çalışarak her şeyin yoluna konabileceği gibisinden bir mesaj. Kaldı ki günlük hayatta da insanın başına gelebilen, iki tarafın da hem haklı hem haksız olması durumu seyirciyi filmi derhal kapatmak yahut sonuna dek gözünü kırpmadan izlemek gibi bir ayrımın gölgesinde yaşatıyor. Garip bir şekilde su gibi geçen bir saat kırk yedi dakikanın neticesinde ise film hakkında yorum yapmadan önce kendi hayatınızı ve ilişkilerinizi sorgulamaya başlıyorsunuz, bu yönüyle didaktik kere didaktik bir film. Seyirciye başlarda taraf tutturup sonradan işi eşit bir konuma getirerek insanın hayatta her daim gafil olduğunu ve emin olmamak gereksinimini yüzüne çarpan Eternal Sunshine of The Spotless Mind, sofistlere de bir selam çakıyor mu dersiniz? Empati kere empati diyerek sonlandırmak istiyorum bu değerlendirmeyi, ne hikmetse bu filmi "Sil Baştan" olarak çeviren ile ise bir türlü empati kuramıyorum.