Birkaç yıl evvel sahte rakı imalatı sebebiyle yapılan baskın sonucu gözaltına alınan bir vatandaşın, polis otosuna bindirilirken görüntü almaya çalışan gazetecilere “Beni niye çekiyorsunuz, ben vatan toprağını bölenler gibi terörist miyim? Gidin onları çekin!” diye bağırdığını anımsıyorum. Oysa sadece onun imalathanesinden dağıtımı yapılan kaçak rakıyı içtikleri için -bilinen- en az otuz kişi henüz ölmüştü...


Geçtiğimiz yaz, Alain Badiou’nun Etik: Kötülük Kavrayışı Üzerine Bir Deneme’sini okuduğumda, eş zamanlı olarak Cemal Dindar’ın Diren Libido adlı kitabını da bitirmiştim. Diren Libido, Cemal Hoca’nın Gezi’den sonra kaleme aldığı, Gezi Direnişi ile açığa çıkan “sosyokültürel dip akıntıları” anlattığı bir çalışmasıydı. Derdim, ne ara bu kadar kötü olabildiğimizi biraz olsun anlamak olduğundan, bizden ve evrensel olandan yol almak istemiştim.


Dün gece ise dört yıl kadar önce izlediğim Dogville’i yeniden izledim. Okuduklarımı, dinlediklerimi, seyrettiklerimi birbirine geçirmeyi, aralarında köprüler kurmayı, bazen küt diye düşmeyi, bazen karşı tarafa geçmeyi iş edinen ben (para kazandıracak olsa köşeyi dönmüştüm), yine oturdum düşündüm; acaba bu filmin senaryosunu yazarken Alain Badiou ile fikir teatisinde mi bulunmuştu Mr. Trier? Bir kitap, film olsa ancak bu kadar olabilirdi çünkü. Ahlak ve kötülük üzerine, olağanüstü oyunculuklarla (canım sevdiceklerim Stellan Skarsgard ve Paul Bettany; sizi ben balla kaymak diye ekmeğime sürüp yerim) olağanüstü bir film Dogville.


Badiou, Etik adlı çalışmasında, eğer kötü varsa onu ''iyi''den kalkarak kavramamız gerektiğini söyler. Kolektif iradenin iyi üzerinden ''kötü''yü yarattığını ve bu hâl içinde iyi gibi kötünün de muğlaklaştığını anlatır.


''Etik, kötülük'ten ve öteki'den o kadar çok beslenir ki bunla­rın yakınlaşmasından sessiz bir haz almaması mümkün değildir (etiğin gevezeliğinin sefil dublörüdür bu sessizlik). Çünkü etiğe içsel olan hakimiyetin özünde her zaman kimin ölüp kimin kala­cağına karar verme gücü vardır.'' (s. 46)


''Sonuç olarak farklılıklara saygı sadece bu kimlikle (ki bu da -gerçi gözle görü­lür bir biçimde gerilemekteyse de- zengin bir 'Batı' kimliğinden başka bir şey değildir) makul ölçüde tutarlı olan farklılıklar için geçerlidir. Bu ülkedeki [Fransa'daki] göçmenler bile, etik parti­zanlarının gözünde, ancak 'entegre' olduklarında, ancak entegre olmak istedikleri takdirde (biraz düşünürsek bu şu demek: Ancak farklılıklarını bastırmak istedikleri takdirde) kabul edilebilir bir farklılık sergilerler. Etik ideoloji, ona en azından 'vahiy' ürünü bir kimliğin zenginliğini kazandıran dini öğretilerden kopartıldı­ğı zaman, fetihçi bir uygarlığın şu nihai buyruğundan ibaret kala­bilir pekala: 'Benim gibi ol ki farklılığına saygı duyayım.' '' (s. 38)


“Derken karanfil elden ele” olsun diye ya bunlar hep, filmi de kitabı da naçizane çok tavsiye ediyor, bana gelen size gelsin diyor; bol Stellan’lı, Paul’lü, Nicole’lü rüyalar diliyorum.


Etik: Kötülük Kavrayışı Üzerine Bir Deneme-Alain Badiou (Metis Yayınları, İlk Türkçe Baskı: 2004)


Dogville-Lars von Trier (2003)