Eve dönmek korkunç bir şey, köpek yüzünü yalasa da yalamasa da sevgili ailen ya da seni saran korkunç yalnızlığın seni beklese de beklemese de eve dönmek müthiş bir yalnızlıktır. Şefkati hissettiğin o yeri terk edince seni saran bunaltıcı barometik basıncı düşünürsün çünkü evde her şey daha kötüdür. Ot sapına tutunan haşereyi düşünürsün sonra yolda geçen uzun saatler yol yardım hizmetleri ve dondurmalar bazı bulut kümelerinin acayip şekilleri ve hasret taşıyan büyük suskunluklar, geri dönmek istemezsin. Eve dönmek felakettir, evin kendine has o sessizliği ve bulutları keyif kaçıran atmosfere katkıda bulunur ve bulutlarda artık bir zanlıdır. Çünkü hammaddesi arkanda bıraktığın malzemeler değildir, aslında sen de farklı bulut kumaşından yapıldın, geri döndün ve evde kaldın, hoş da karşılanmadın, geri döndüğün için mutsuzdun, yanlış yerlerde konakladın, biçimsiz birtakım elbiseler, bulaşık bezi gibi yıpranmış. 

Eve dönmek Ay'a iniş gibidir, yabancıdır. Dünyadaki yerçekimi seni iki misli kuvvetle çeker, ayakkabı bağcıklarını çekip gevşetir ve omuzlarındaki endişe oluklarına iyice gömülmeye başlar. Eve daha da içine gömük ertesi güne aciz bir 'neyse' ile bağlı kupkuru bir kuyu gibi dönersin. Özdeş günlerin saldırısıyla iç çekersin. 'Yapayım bari' dersin. Yani sonuçta döndün artık.

Güneş bir inip bir çıkıyor, sen yaş alırken hava kırık bir uzuv gibi öyle hareketsiz duruyor. Vücudundaki tuzun gelgitleri dışında hiçbir şey hareket etmiyor. Güneş bulanıklaşıyor. O atmosfer seni bırakmıyor, koca mavi balina, iskelet gibi karanlık.

Geri dönersin röntgen dönüşüyle gözlerin açlıkla dolu, eve gelirsin iskeletten bir eve, mutant hediyelerle...

Artık gördüğün her şey ne varsa kemiktir.