aile kavramı ve evlilik kurumuyla ilgili ciddi sıkıntılarım var. sırf aynı genleri taşıyor diye birden fazla insanın uzun yıllar boyunca birlikte yaşayıp benzer şeyler yapmalarını mantıklı bulamıyorum artık. önceleri çok garipserdim. bilmem hangi ülkede/kültürde belli bir yaştan sonra çocukların ebeveynlerle pek bağı kalmazmış, çoğu ayrı eve çıkarmış şeklinde bilgiler duyunca bayağı şaşırırdım. nasıl ya, birbirlerine bağlı değiller mi, nasıl uzaklaşırlar ki o kadar? şimdi çok iyi anlıyorum.


asıl zor olan, çocukların kendi yaşamsal ihtiyaçlarını giderebilecek düzeye geldikten sonra dahi, doğup büyüdükleri o evde, o insanlarla yaşamaya devam etmesiymiş. çatışmaların sebebini yalnızca kuşak farkına bağlamak, her yerde her zaman yaşanabilecek şeyleri gerekçe olarak göstermek talihsizlik olur. bütün bu anlaşmazlıkların, her insanın doğasında bir parça mutlaka olduğuna inandığım bireysellikten kaynaklandığını düşünüyorum.


çevremizde, ne kadar yakın olursak olalım, sürekli gördüğümüz, çeşitli paylaşımlarda bulunduğumuz zorunlu kişiler olması her zaman harika bir durum değil. yalnız kalmak isterken bile iletişim kurmak zorunda olmak, ferahlık istediğin anlarda bile duvarların arasına sıkışmak, istediğini anlatamayacağın için susmak, bunalmak bunalmak bunalmak...


az insan çok huzur mottosunu hep benimsedim, ama artık istemekten çok ihtiyaç duymaya evrildi sanırım. sadece tanıdıklarımı ya da arkadaş çevremi küçültüp eleyerek erişemiyorum o rahat kafaya, sakinliğe. dahası lazım. uzaklaşmak lazım. kimseyle sonsuza kadar iyi anlaşamazsınız, kimseyi senelerce idare edemezsiniz. kimsenin dayanağı olamazsınız her zaman, gücünüz tükenir bazen.


çok şey var konuşacak, anlatacak, aslında dert yanacak. ama gereği yok. ne kadar kafa patlatırsan patlat bir şey olmuyor nasılsa. belli bir düzene hapsolmuşuz, dedikleri gibi "yuvarlanıp gidiyoruz". bakalım nereye kadar...