ezeli hiç izlememiş olan biri “bu ne yani?” diyebilir, pekala. fakat izleyenlerin ve bitirmiş olanların şöyle bir başlarını ağırca sallayarak okuduğunu görüyorum. aslında izleyenlerin değil tam olarak, diziyi okuyanların. okumak tabiri önemli bu mesele için. ezel çünkü her hafta tv ekranlarında yayınlanan bir efsane olmasının yanı sıra bir sanat eseri, bir edebiyat okuması, bir felsefi tartışma. doğrunun, yanlışın, etiğin, etik olmayanın, hayatın, ölümün, aşkın ve ihanetin cevaplarını bulduğu veya soru işaretleriyle kaldığı bir serüven. hani gerçekten diziye bu kadar bağlanmasam izlediğim öbür dev yapıtlar gibi bunu da sadece izler ve geçerdim. ama iş dediğim gibi serüven olunca kendini kolaylıkla bir karakter yerine koyabiliyorsun. bugün finali izlerken çocukluk arkadaşı cengizi öldürdüğü zaman ona en çok arkadaşını da beraberinde götürdüğü için kızdı ezel, o anda ezeli izlemiyorsun. bade, çok güzel seviyor ve çok güçlü bırakıyor, o an badesin. eyşan babasının küçük kızıyken eyşan, azad babasının yıllardır bir kere görmediği kızıyken azad, kendini dünyaya kanıtlamaya çalışırken alisin. bunu okumayıp geçseniz de olur ama ben bugün ezel hakkında bu yazıyı yazacağım. alt tarafı bir kurgu diyebilir biri, pekala ben de kurgularla yaşayan o insanım. şiddetin süper dozlarını içerip şiddete karşı bir manifesto olan, her bölümünde aşk aşk diye sayıklayıp onun ne kadar ölümcül olabileceğini anlatan, iki taraf gösterip her ikisinin de iyi ya da her ikisinin de kötü olamayacağını gösteren bu dizi... sevdiğim birkaç şey için kullandığım, tolkien'ın yüzüklerin efendisi hakkında harika bir sözü vardır. onu ezele uyarlayıp iddialı bir şekilde bitireyim: "bir gün yeryüzünde iki grup insan olacak: ezeli izleyenler ve ezeli izleyecek olanlar." dantesinki gibi elime enseme atar ve ben kaçarım .