"Halkın kültür bakımından yükselmesine başlıca engel olarak Arap harflerini görüyordu. Kararını daha 1927 de vermiş, 1928 kış ayları hazırlıkla geçmişti. Olaylar onun haklı olduğunu bir kez daha gösterdi. Lâtin harflerinin kabulü için, İsmet İnönü'nün başkanlığında bir komisyon kurulmuştu. Komisyon çalışmalarını bitirince, sonuç raporunu İstanbul'da Atatürk'e ben getirdim.

Uzun uzun tetkik etti. Konuştuklarından bir takımı "q" harfinde ısrar ediyorlardı. Hattâ, bir aralık Atatürk bu tâvizde bulunmağa karar verdi. Ertesi günü vazgeçirdik. Atatürk bana sordu:


"Yeni yazıyı tatbik etmek için ne düşündünüz?"


"Bir on beş yıllık uzun, bir de beş yıllık kısa mühletli iki teklif var. Teklif sahiplerine göre, ilk önceleri iki yazı bir arada öğretilecektir. Gazeteler yarım sütundan başlayarak yavaş yavaş yeni yazılı kısmı artıracaklardır. Daireler ve yüksek mektepler için de tedrici bazı usuller düşünülmüştür." dedim.


Yüzüme baktı:


"Bu iş ya üç ayda olur, ya hiç olmaz!" dedi. Hayli radikal bir inkılâpçı iken ben bile yüzüne bakakalmıştım:


"Çocuğum! Gazetelerde yarım sütun eski yazı kaldığı zaman dahi herkes eski yazılı parçayı okuyacaktır. Arada bir harp, bir iç buhran, bir terslik oldu mu bizim yazı da Enver'in yazısına döner. Hemen terk olunuverir." dedi.


Böylece, Lâtin harfleri kabul edildi. Hem de halkın içinde, O'nun oyu alınarak. Atatürk Başöğretmen oldu. Anadolu'yu baştan başa dolaştı. Gezilerinde halka dersler verdi, sınav yaptı. Halk okulları açıldı, bir buçuk milyon cahil insan okuyup yazma öğrendi."