Yere düşen çatalın sesiyle irkildi.
22 yıl önceye gitmişti. Dudağında buruk bir tebessüm oluşmuştu. Ve kimse bu ifadeyi fark etmemişti bile. Aslında herkes onun derin sessizliklerine alışkındı. Belki de uzun zamandır kullandığı hapların yan etkisi sanıyorlardı. Halbu ki o sürekli zihninde bir anıdan ötekine yolculuktaydı. Karşısında büyük kızı Feda oturuyordu. Gözleri kocaman, tebessümü narin bir genç hanım. Yaşının hep üzerinde bir olgunluğa sahip, her ortama uyum sağlayan ve sevgi dolu bir kızdı. Her zaman en büyük destekçisiydi. Buralardan çıkacağına inandıran da oydu.
Gözleri buluştu buruk tebessümün ardından. Feda her zamanki o "anlıyorum" bakışlarıyla gülümsedi annesine. Sıcacıktı, güven veriyordu. "Bu kızı iyi ki doğurmuşum!" dedirtiyordu. Ta ki doğurmadığı çocuğunu aklına getirince yıllardır olduğu gibi sönüyordu içindeki coşkulu annelik. Sanki ona verilen bir lütfu önce reddedip sonra yeniden talep eden bir arsızdı. Çok kızıyordu kendine. Asla uzlaşamıyordu. Zihni çok dolu ve adeta bir savaş alanıydı. 22 yıl öncesi tıpkı 22 yıldır olduğu gibi zihninin en karanlık yerinde suçluluk duygusu ile pusuda bekliyordu.