İki gündür buradayım. İki kez denize girdim, iki kez jakuziye girdim, iki kez havuza girdim, bir de minik sahne çektim. Oldukça verimli bence. Ekiple tanışma kısmı devam ediyor. Genel olarak keyifliyim. Yemek kısmı hariç. Yemekle ilgili ciddi sıkıntılar var burda. Sabaha karşı 5’te paydos verilen ekip için kahvaltı 14:30’da planlanmış, gayet isabetli. İyi de ben akşam 8buçuktan beri odadayım? Sabahın köründe kalkıyorum, 14:30’a çok var. Midemdeki gurultu bana 14:30’u bekleyemeyeceğini söylüyor. Otelde kahvaltı ediim diyorum, çıkıyorum jakuzili odamdan, zar zor bir ilgili buluyorum. İlgili olmaktan bezmiş ilgisiz ilgili kahvaltının olduğunu ama fiyatının da 50 lira olduğunu söylüyor! İlgisiz ilgili ne yaşadıysa artık önce fiyattan giriyor mevzuya! Beklentisi fiyatı duyunca yuh diyip kaçmam ve onu yormamam sanırım ama sert hamlesini gülümsememle göğsümde yumuşatıp ayıp ayıp nidasıyla şandelliyorum ilgisiz ilgilinin umursadığını hiç düşünmediğim doksanına! Seri bir şekilde hazırlıyor kahvaltıyı ilgisiz ilgili.

 

14:30’da ekibi görmek ve dün 20:30’dan beri devam eden yalnızlığımı sona erdirmek üzere yemek yenilen otele iniyorum. Gece verimli geçmiş. Berke’yle dün çektiğimiz sahneleri konuşuyoruz, gayet memnun. Bir iki kare gösteriyor çektiklerimizden, görüntü yönetmenimiz Serdar güzel iş çıkarmış, bakıyorum ve ben de memnun oluyorum. Benim memnum olmam biraz kendi kendime gelin güvey olmam aslında, kimse umursamıyor memnuniyetimi! Sonuçta kostüm iyi, açı iyi, renk iyi, oyun iyi... Beklentim giderek yükseliyor.

 

Denize girmeye niyetliyim aslında ama gençler havuza girmeyi öneriyor, hiç naz etmeden tamam diyorum. Çıkıyoruz Manas Parka tekrar. Otelin havuzu deniz manzaralı. Yani havuza girip denize bakabilir ve kendimi denizde olduğuma ikna edebilirim. Fakat bangır bangır bir maç yayını var! Bu nedir Allaasen diyorum, otel sahibinin oğlu gaassaray basketbol takımında oynuyormuş ve onun maçı varmış, onu seyrediyormuş. Otel sahibi olmak böyle bişii demek ki! Tüm otel mecburen dinliyor gaassarayın gaassaraylılar için bile önemsiz basket maçını... Havuz soğuk gibi, Zeynep’e tavla bulup bulamayacağını soruyorum, getirmesi çok az zaman alıyor. Berke’yle başlıyoruz oynamaya, gitmek zorunda kalıyor. Aykut yeniyor beni pek alışkın değilim buna, konuyu kapatıyorum o yüzden, yendiğim gün daha detaylı anlatırım. Havuza girip çıkıyorum, odaya geliyorum. Ekip birazdan yola çıkacak. Gece çalışılacak bugün, beni de sabah 6’da alacaklar... Yemek yiyip yatiim bari diyorum. Gaassarayın basket maçını dinlemenin mecburi olduğu yemek yenemeyen otelimizin resepsiyon ablası yemeksepetinden sipariş verebileceğimi söylüyor. Tartışmak anlamsız yemeksevmez otelin yetkisiz ilgili resepsiyon ablasıyla. Veriyorum siparişi yemeksepetinden, az bi vakit sonra anlıyorumki geliyor yemek, resepsiyon ablanın odamı arayıp siparişimin geldiğini belirtmesiyle. Bekliyorum odada pizzama kavuşmayı ve fakat kurye arıyor, beni beklediğini söylüyor, ben de benim de onu beklediğimi söylüyorum, o da bana onun otele girmesinin yasak olduğunu söylüyor. Yemekle ilgili ciddi bir sorun var Manas Parkta. Yemek vermemek yetmiyor, kimse yemek yemesin istiyorlar sanki! El mi yaman, bey mi diyorum, çıkıp alıyorum yemeğimi resepsiyondan! Bey yamanmış, görüyor Manas Park!

 

Sıkıldım yemek yazmaktan. Sonuçta filmin günlüğünü tutmaya çalışıyorum, aç kalmama mücadelemin değil...

 

Yemek bitiyor, gürültü başlıyor, çok konforlu hiç huzurlu otelimizde. Misafir sevmez bir durum söz konusu Manas Parkta. Terasta jakuzi ayıplarını örtmüyor. Gürültüye müdahale etmesi için resepsiyonu arıyorum, açan yok. Demek ki resepsiyonist ablanın gürültüyle ilgili sıkıntısı yok, uykusunun en tatlı yerinde vızıldayan telefonu açmaya tenezzül etmiyor. Terasa çıkıp tek kelime Türkçe bilmediğini düşündüğüm Rusları tek kelime Rusça bilmeden susturuyorum, kızgınlığın dili yok sonuçta! Kızgınlıkçam gayet iyi seviyedeymiş ki daha da ses gelmiyor votkaya batmış komşularımdan.

Sabah erkenden alıyorlar, Letoon’a giderken yolda uyku açığımı kapatıyorum. Zeus’un Leto’yu hamile bırakması şerefine yapılmış tapınakta sahnemiz. Leto dediğin Apollon’la Artemis’in anası! Onların tapınakları da analarının dibinde hemen. Az beride de amfitiyatro var. Tapınaklardan kalanlarda güzel bir sahne daha çekiyoruz. Giderek ısınıyorum filme. Sahipleniyorum iyice, iki sahnem oldu sonuçta, boru değil! Tek sahne yeterli diyorlar, yormak istemiyorlar beni sanırım. Otele Aykut’un arabasıyla gidiyoruz. Yolda Manas Parktan taşınacağımızı söylüyor İsa üzüntüyle! Üzülür tabii, İsa belki de jakuziye haset ediyor oysa ben aç ve uykusuzum Manas Parkta kaç gündür! Sevinçle topluyorum bavulumu. Bir daha görüşmemek ümidiyle hızla terk ediyorum Manas Parkı. Ölü Deniz’le görüşüceez yine...

 

05.11.2020

                Fethiye