Marcus Aurelius, savaşlardaki stratejisi ve konumu bakımından oldukça göz ardı ediliyor. Hem Markoman savaşlarında (MS 166-180) filozof olarak tanınmasını sağlayan 'Kendime Düşünceler' adlı eseri kaleme almış, hem de stoacı felsefe akımına ilgi duyan filozof-imparator olarak da anılmasına öncülük etmiştir. Lakin bu denli bir kişiliği sınırlandırmak adil mi? Tabii ki bunu savunmak için öncelikle Aurelius'un gençlik yıllarına gitmek gerekiyor.


Aurelius, kendisinden önceki imparatorlar gibi bir imparator adayı olarak dünyaya gelmemişti. Bir gün çok tanınan, ideolojisiyle adından söz ettiren bir filozof olacağını kim tahmin edebilirdi? Yetiştirilme tarzı diğer üst sınıflar gibiydi. Özellikle Roma şehrinin ünlü Caelian Tepesinde deyim yerindeyse dünya ayaklarının altına serilerek büyümüştü. Antik Roma'da özellikle erkek çocuklarının iyi bir eğitim almalarına özen gösterilirdi. Bu sebeple Aurelius'un annesi Domita Lucilla, oğlunun eğitimiyle yakından ilgilendi. Marcus, üç yaşında babasını kaybettiğinde her ne kadar büyükbabası ilgilendiyse de, tüm yük Domita'nın omuzlarındaydı.


Yunanca ve hitabet dersleri için özel öğretmenler bulundu. Ergenlik çağında ise ahlaki ve etik açıdan yetiştirecek öğretmenler olacaktı. Tabii ki tüm bu eğitimler arasında Aurelius için elzem olan hedefi Roma siyaseti basamaklarını tırmanmaktı. Ergenlik dönemine geldiğinde geometri, müzik gibi sayısız eğitim alıyordu fakat onda özel bir yan keşfeden öğretmeni onu felsefeyle tanıştırdı: Diognetus. Hatta 'Kendime Düşünceler' kitabında Diognetus için, 'onun sayesinde felsefeye yatkınlığım olduğunu öğrendim,' diye yazacaktı. On yedi yaşına geldiğinde çeşitli evlilikler ve evlat edinmelerle birlikte hayatı sonsuza dek değişti.


İngilizce, Meditations adıyla yayımlanan Türkçe adıyla ise 'Kendime Düşünceler' kitabı ona en çok ün kazandıran otobiyografik eseri olacaktı. Asıl olan, yazdığı bu metnin başkaları tarafından okunması için yazmamıştı. Bunu bir çeşit felsefik egzersiz olarak yaptığı düşünülüyor. Yazdığı kitap özellikle stoacılar tarafından deyim yerindeyse ders kitabı olarak görülüyor. Marcus, şüphesiz stoacılığın takipçisiydi. ''Hayal gücünü yok et, dürtülerini dizginle, arzularına hakim ol. Seni yöneten zihnini kendi efendisi kıl.''


Sonuç olarak, Marcus'un imparatorluğundan ziyade felsefe alanındaki çalışmalarıyla hatırlanmasının pek çok etkisi var gibi görünüyor. Belki de, Roma'nın en ahlaksız imparatorlarından olarak görülen oğlu Commodus'un onun iktidarına gölge düşürmesi de onun felsefe alanında öne çıkmasının bir etkeni olabilirdi.


Marcus Aurelius'u nasıl görürsek görelim, ister bir filozof, ister bir lider ya da başka bir şey olsun, sözleri yüzyıllardır yankılanmaya devam ediyor.


''Yaşayacak binlerce yılın varmış gibi davranma. Kaderin başının üzerinde asılı. Yaşarken ve halen yapabiliyorken iyi ol.''