Bu bir şiir değildir.
Yalnızca, korkak birinin,
mutluluk ile olan;
son çabasıdır.
Korkak birinin, kurduğu hayallerin,
sert bir kayaya çarpıp;
yere dökülmesidir.
Sen ise döküldüğüm yer olabilirsin.
Kim bilir belki de çarptığım kaya;
ya da kayayı oraya koyan.
Artık mutlu olmak için çaba sarf etmek önemlidir; hele ki korkaklar için.
Ben yalnızca, dayanıp bir masaya, doğruldum. Kimseye aşık olamayacağımı düşündüğümde doğruluğum gibi.
Bu sefer yaptığım deli cesareti,
korkak birinin hep, en cesurca yapacağı şeyi yaptım.
Bu bir manifesto değildir.
Ruhumun ve aklımın
muhteviyatıdır.
Bu satırları yazan, bir kırmızı çiçekli değildir.
Ne var ki anlaşıp göçsek,
birlikte.
Büyük sözler, büyük işler başaramam belki
Fakat acısız bir ölüm için uğraşabilirim.
Kaç kişiye sevdirebilirsin Saianı!
Bilmediğim şeyin bir sınırı yok.
Saian’ın yazdıkları gibi olamam ama, bunu biliyorum.
Aşık edemem, tartışamam, büyük uğraşlar veremem belki,
ama sıcaklığımı seninle paylaşabilirim.
Ayaklarım da dahil.
O zaman öpüşlerime de yeter sıcaklığım,
seni, buz gibi dudaklardan ve kor gibi gözyaşlarından kurtarırım.
Göz çukurlarına, yanağına;
bir kadının en güzel yerine,
dudağının sol kenarına
ant içerim.
Sigaralar o zaman bana daha iştahlı gelir.
Kalan tüm ömrümüzde, sigaraya canını çektirebilirim.
Bazen bir paketi, birayla yuvarlayabiliriz.
Ben kaygılarını dindirmeye uğraşarak bir ömür devirebilirim.
Bir tohum düşer toprağa;
toprak, tohuma şara der.
Ben de vakur derim.
Gün olur da tamam dersen, bana
Ben “Düzce’ye Yolculuk” adlı bir öykü yazarım. En güzel sıfatları, zarfları harcarım.
Toprak altındaki ve üstündeki birilerini anarız.
Her okuyan da anar o zaman,
Toprak altındakilerin ömrünü uzatırım.
Bir iki biradan sonra felsefeyi anlatırım sana. Makberi anlatırım, dini ve Nazım’ı anlatırım. Bisiklet mekaniğini anlatırım.
artık yalnızca mutlu kalmak istiyorum.