Nisan 20., Bakü

Sana daha erken mektup yazarım sanıyordum. İlk mektubun ardından ikinci bir mektup yazmak daha kolay olur sansam da yapamadım. Lakin bugün ilk mektubuma cevabınız geldi. Annem senin yerine bana mektup yazmış. Sana her yazdığı kelimeyi sorarak yazdığı mektubu senden gelmiş gibi almak ve okumak uzun zaman sonra ilk kez iyi hissettirdi. Melbourne'de gördüğüm ve sarıldığım o koaladan sonra ikinci kez bir an için ışık parladı, renkler geri gelmiş gibi etrafımda olanlar ilgimi çekti. Ama bir an geçtikten sonra yeniden aynı karanlığın içine çekildim.

Monako'da geçen birbirinin aynı olan sayısız günden sonra dün Bakü'ye geldim. Her ne kadar Nadal Monako'da şampiyon olmuş olsa da bu bana yeterince güç vermedi. Turnuvanın tüm maçlarını izlemek, her akşam bir partide olmak ve eski tanıdıklarla zaman geçirmek uzun arayı doldurmuşsa bile aradığımı bulamamak dikkatimi dağıtıyor. Hemen aradığımı bulacağımı ya da senden güzel haber geleceğini kimse söylememiş olsa da ben bu şekilde olmasını, her şeyin bir sihirli değnek değmişçesine değişmesini ummaya devam ediyorum. Yani yine aptal olmaktan kurtulamıyorum. Masallara inanan çocuklardan biri olarak masallar dünyasının bizim dünyamızla aynı yer olmadığını kabullenemiyorum.

Vera ile sana mektup yazdığım günden sonra sık sık karşılaştım. Hatta zaman geçirdiğimi de söylesem iyi olacak. Çünkü annem o mektubu sana okuduğu günün akşamında telefonda bana adını hatırlamadığım için Vera'nın adını hatırlatmak istedi. Bilmediği şey ise mektubun ona ulaşmasından iki gün önce benim onlara yemeğe gitmemdi. Annem de artık onun adını bildiğimi biliyor ve sana da söylemiş olabilir. Lakin ben de sana söylemek istedim. Sonuçta annem sana mektupları okuyor diye aramızdaki tüm iletişimi sağlamayacağı gibi onunla her konuştuğumu da benim gibi sana anlatamaz.

Geçen haftaları kısaca sana anlatmam gerekirse görünen ile gerçekte olan birbirinden çok farklıydı. Etrafımda olan insanların benim eğlendiğimi düşündüğüne eminim. Uzun yıllar sonunda yeniden yaşamaya karar verdiğimi gördüğüne mutlu olanların sözlerini dinledim ve bana göstermeye çalıştıkları mutluluklarını izledim. Onlara göre gerçekten iyi görünüyordum. Aradan yıllar geçtiği halde hâlâ bıraktıkları gibiymişim, yirmi sekiz gibi görünmüyormuşum. Bunu tam da doğum günümde söylemelerinden herkese söylenen ortak bir yalan olduğunu düşündüm. Sonuçta kimse yaşlanmayı istemez. Ama ben seninle beraber yeni doğum günleri kutlayıp yaşlanmak istiyorum. En çok ve sadece senin yaşlandığını görmekten başka bir dilek dileyemiyorum.

Yıllar geçiyor. Sen de Schumacher de uyuyorsunuz. Halbuki ona benzeyen bendim ve her sabah uyunmayı reddeden de benden başkası olmazdı. Onun direğe çarpması ile benim duvara girmem arasında bağlantı kurup babam benim Formula 1 pilotu olmamla ilgili şakalar yapıp seni kızdırırdı. İki tekeri seçmemen için elinden geleni yapardı. Bazen oyunlardaki centilmen olmayan hareketlerimden sonra Schumacher'in pistin ortasına park etmesi örneğini göstererek belalı olduğuma yeminler ederdin. Ve bir gün onun gibi bir garajı basacağımdan kendine olan güveninden daha emindin. Ama günün ve her şeyin sonunda ona benzeyen sen oldun. Annem artık pek uyumayan benim yerime senin uyanmanı bekliyor. Babam yarışmak için nasıl bir araç seçtiğini de sevmek için kimi uygun gördüğünü de umursamıyor. Senin nefes almandan ya da yeniden yeşil gözlerini açıp bize bakmandan başka bir şeyi hayal eden kimse yok. Buna rağmen sen hiç olmadığı kadar bana benzeyip inat ettiğin gibi nazlanıyorsun. Bizimle geçirebileceğin zamanı azalttığını umursamadan sadece uyuyorsun. Yüzyıl uyuyanın sadece prensesler olduğu gerçeğini kabul etmeyip bir prens olarak görevinden kaçıyorsun. Utanmalısın.

Dediğim gibi Bakü'deyim ve bu mektubu sana bir kütüphanede yazıyorum. Burayı Google'a 'kütüphane' yazarak buldum. Presidential Library olarak geçiyor ama sanırım birkaç tane daha adı var. Ben bu şekilde bulduğum için zihnime bu şekilde kodladım. Başka bir isimle buradan bahsederlerse yeni bir yer zannedebilirim.

İki katlı taş bir binadayım. Kütüphane pencereleri uzun ve ince oldukları gibi çoğunun üçgen kemerlerle tamamlandığını da söyleyebilirim. Özellikle ikinci katın çatıya yakın olan kısımlarında taş işçiliği uzaktan da görülebiliyor. Sessiz ve sevimli bir yer. Sadece belirli bir saatten sonra kapanıyor. O yüzden bu mektup yazma işi uzun sürerse bir süre geçtikten sonra başka bir yere geçmem gerekebilir. Ki şimdiden başka bir yer daha buldum. Açıq Kitabxana adında bir yer var. Günün yirmi dört saati açık olduğundan orada yazmaya devam edebilirmişim gibi görünüyor.

Rehberle gezerken buranın adının anlamının Rüzgarlar Şehri olduğunu öğrendim. Yarış yapılan bir şehir için ne anlama geldiğini ben bilemem ama cidden Hazar Denizi'nden petrol kokusu geldiğini duydum. Petrolden gelen paranın inşaata aktarıldığını gördüm. Şehrin sahip olduğu dokuyu korumaya çalışarak eski sokakları ve evleri makyajlamışlar. Devasa caddeler ve parklar olduğu gibi gökdelenlerden burada da kaçılmıyor. Zıtlıkları en az İstanbul kadar aynı anda gözüne sokabiliyor. İçerişehir denen kısmı sevsem de eğlenceli anlar yaşanabilecek olsa da benim için değil ama sen kesin severdin. Yarış olan her şehir senin için cennettir. Bense her ne kadar Monako aşığı olsam da o eskiliği, aynı şekilde geçen yüzyılları tercih ediyorum.

Aslına uygun yenilemeleri hâlâ sevdiğimi fark ettim. Her şeyin aslı, sahip olduğu geçmiş sanırım ona güç katıyor. Değişmek ve uyum sağlamak her ne kadar güzelse de sahip olduğun temelleri, kendine ait o alanı korumak da sandığından daha önemli olabilir. Ne derecede aynı ne kadar farklı olduğumu bilemesem de deniyorum. Şimdi senin yanında değil de buradaysam bu denediğimin, çabaladığımın en önemli kanıtı olabilir. Her şeyi annemin başına bırakmak ve Formula 1 takvimine göre şehir şehir gezmek hâlâ etik değerlerime ihanet ettiğimi düşündürse de bunu senden de benden de daha çok isteyen onlardı. Oradan çıkmak, saklanmaktan vazgeçip güneşe yüzümü dönmem annem ve babam için en büyük dilekti. Ama belki de bu yüzden şu an yaptığım şeye bağlanamıyorum. Arasam da görmek istemediğimden bulamıyorum.

Paris'ten Bakü'ye uçmak diğer uçuş kadar beni yormadı. Birkaç film izledim ve sanırım en sevdiğim yeniden izlediğimdi. Mamma Mia'yı uçakta izlerken bir zamanlar olduğum kişi aklıma geldi. Sanırım o dönem bir tür 'Donna Mevsimi' yaşamışım. O mevsim esnasında sana bir yeğen yapmadığım için şanslı hissetmelisin. Çünkü çocuklarla anne olabilecek kadar iyi anlaşmayı bir türlü başaramıyorum ve öyle bir durumda çocuk senden de ilgi ya da şefkat göremezdi. Tabii öyle bir durumda annem ve babamı düşünemiyorum. Galiba bana ve yeğenine bakmak zorunda kalabilirdin.

Filmi izlerken neredeyse tüm eski erkek arkadaşlarımı düşünmüş olabilirim. İlkokuldaki çocuğu da hesaba katarsak hepsini birkaç saniye bile olsa düşündüm. Bir zamanlar olduğum o kişi, eski halimi düşününce onunla aynı kişi olmadığıma daha da emin oldum. O kızı nasıl ki tarif edebilmek mümkün değilse bu halimi de anlatabileceğimi sanmam. Eve girmeyen birinden evden çıkmayan, kimseyi görmek istemeyen ve hatta güneşe dahi düşman birine dönüşmenin tam bir açıklamasını yapabilecek kadar yetenekli değilim. Sonuçta bu yaptığımın ne olduğundan bile sana bahsedebilmeyi başaramazken çok fazla detay var.

Oteldeki ilk gecemde Daisy Jones&The Six'i de bitirdim. Sonunda ağlamaktan yorulup uyuyakalmam dışında diyebileceğim çok az şey var. Kelimeler ile anlatabileceğim bir histen bahsetmiyoruz. Doğru olan ile kendin için doğru olan arasındaki farkı yeniden hatırlamamın önünü açan sahneler vardı ki dizide de söylediği gibi benim için doğru olan ile doğru olanın aynı olduğu bir ihtimal yok. Kimse için hiçbir şey kolay değil. Annemin de bana sık sık söyleyip hatırlattığı gibi herkesin bir sınavı var. Sınavdan önce belirlenmiş bazı doğrular olsa bile benim ya da senin seçeceğin yol için bu doğruların uygun olmamasına alışmak zorundayız. Çünkü şu anda tam olarak benim için doğru olanı yapmaya onun tarafından gönderilmişken doğrunun bu an orada olmam olduğu hissinden de orada olmayı istemekten de kurtulamıyorum.

Sanırım annemden Türk genlerini fazla aldığım gibi kadersel süreçler ve sınanmalarla ilgili düşünceleri de almışım. Kadın gezegen üzerindeki en kötü Türkçe'yi konuşuyor ama bir şekilde Türk geni taşıdığını her durumda belli etmenin de hatırlatmanın da bir yolunu çabasızca buluyor.

Annemin yetersiz Türkçesi ile alay etmeden önce sanırım kendimle de alay etmeli ve bu satırları sana okuyanı güldürmeliyim. Zira mektup ona ulaştıktan sonra her nerede olursam olayım gelip beni bulabilir ve ağzıma acı biber sürebilir. Kendi annesi gibi çimdiklemeyeceğine eminsem de o acı biber cezasından bir türlü vazgeçmiyor. Ben de onu sinirlendirmeyi bırakmayı geride bırakamıyorum. Seninle beraber yaptıklarımızla başına ağrılar saplanmasına neden olup onu çıldırtamasak da bu ara eski günlerdeki gibi biraz onu sinirlendirmeliyim. Ki böylece beni geri çağırsın. Geri gelmeyi ne kadar isteyeceğimden emin olamasam da ayaklarım her adımda geri gitse de orada olurum. Çünkü mesele seni kapsıyorsa bir kardeş olarak başka bir dünyaya geçmem gerekirse onu bile mümkün kılmak için her şeyden vazgeçebilirim.

Kütüphaneye gelmeden ve şehirde biraz zaman geçirmeden önce sabah erken saatlerde otelden çıkarken babamın şu meşhur Rus arkadaşını ve ailesini gördüm. Hafta sonundaki yarış için erkenden geldiklerini söyledi. Ve beni gördüğü için biraz şaşkındı. Babam ona benim tuhaf bir seyahate çıktığımı söylese de detayları vermemiş. Ki o da benim Londra'dan ayrılacağıma hiç ihtimal vermediğinden beni bir yerlerde görmeyi beklemiyormuş. İnsanları bu ara çok ama çok şaşırtıyorum. Son altı yılı evde geçirmemin sonrasında herkes için yaşayan bir ölüden başka bir şey olmadığımdan beni görmek onlara bir vampir ya da hortlak görmüş kadar tuhaf bir ifade veriyor.

Ayaküstü konuşmamızda onunla İngilizce konuşsam da bazen sohbetimizin daha çok Rusça gerçekleştiği sanrısına kapıldım. Ki zaten ağır bir aksanı olduğunu sen de biliyorsun ama o sanırım çok uzunca süreden sonra ilk defa benimle İngilizce konuştu. Çünkü aramızda geçen konuşma sürecinde her şey tam olarak benim İspanyolca konuştuğum zamanlardakine benzer, hatta birebir aynıydı. Temel var ama pratiğin azlığı yüzünden sevimli hatalar yapılabiliyor. Ki bu sevimli hatalardan birini sen sürekli benim yüzüme vururdun. Eksik ya da yanlış bir sözcük sonrasında kafama vura vura nasıl öğretmeye çalıştığını unutamıyorum.

Onunla sohbetim esnasında öğrendiğim şeylerin en önemlisi takım almış olmasıydı. Son zamanlarda el değiştiren takımlar hakkında bir şeyler duymuş olsam da biliyorsun ki olduğum yer ve takip ettiğim sezon ile yeterince ilgim yok. Bu sadece kendi kendime verdiğim basit bir mücadeleden fazlası değil. Sezonun sonunda bir Kırmızı pilotunun ve de takımın şampiyonluğu üzerine totemler yapsam da burada olmam sadece bir tesadüftü. Dünya üzerindeki şehirleri bir zamanlar gezmek isteyen o kız ile kardeşinin en sevdiği sporlardan birini yerinde takip etmeyi birleştirmekten ötesini yapmıyorum. Ki bu tenis ya da basketbol da olabilirdi. NBA yüzünden hep Amerika'da kalarak Spurs peşinde de gezebilirdim ama sanırım o durumda totemin canı cehenneme diyerek eve dönmem sadece üç hafta sürerdi. Yaşam belirtisi ve tutkusu ararken birkaç eski erkek arkadaşla sürekli karşılaşmak sinirlerimi bozabilirdi.

Her neyse Vladimir'e göre gelecek yıllarda Formula 1'in daha da değerleneceği belli ve o bu spora bazı küçük yatırımlar yapmaktan zarar gelmeyeceği konusunda emindi. Netflix de yıllardan beri her sezonu diziye çevirdiğinden bu bana da olası görünen bir ihtimal olabilir. Bitcoin mevzusu gibi hem tehlikeli hem de ilgi çekici olduğuna şüphe yok. Ki sayamayacağın kadar çok paran olduğu zamanlarda bu ve benzeri küçük yatırımlar asla zarar vermez. F1 takımı almak için gereken o sermaye pek azımsanmaz ama biliyorsun babam ve Vladimir gibiler için bu hiçbir zaman asla problem olmaz.

Babamın son iki yılda Komünizm propagandası yaptığımla ilgili söylevinin bir yenisini daha dinlemek zorunda kalmadan tehlikeli sulardan uzaklaşsam iyi olacak. Çünkü annem sana o mektubu okumasının ardından mektubumu babamın da okuduğunu söyledi. Eşit şartlara sahip olunması gerektiğine dair inancımı bir tür ideolojik harekete bağlamasını istemediğimden şu an susmayı tercih ediyorum. Ve baba eğer yine kardeşime yazdığım mektubu okuyorsan senden beni anarşist yerine koymamanı rica edeceğim. Çünkü benden en fazla Hippi olur. Ki inkâr etmeye kalkma Lily senin bir zamanlar neler yaptığını bana tüm çıplaklığı ile anlattı. Yani senin de anlayacağın gibi armut dibine düşer.

Kendime şekersiz ve sütsüz bir kahve alıp mola versem de yine buraya döndüm. Seninle konuşmamız gereken çok şey var. Ve sürekli ben anlatıyorum. Anneme söyle de bir sonraki mektubunda seninle ilgili daha fazla şey yazsın. Telefon konuşmalarımız onunla fazla renksiz olduğundan asla detay öğrenemiyorum. Eğer detay verirse ben de daha fazla betimleme yapıp her anı anlatmayı seçebilirim. Sonuçta her bilginin bir karşılığı vardır.

Monako'dayken annem senin sırtında oluşan yaranın küçüldüğünden bahsetmişti. Galiba şu an ikimizin de aynı büyüklükte bir yarası olabilir. Çünkü Saint-Michel civarında küçük bir kaza geçirdim. Merdivenlerden inerken önüme bakmadım ve basamakların bitiminden önce kendimi yerde buldum. Üç basamak kaldığı için büyük bir hasar almadım. Lakin yara dizimde ve otururken de yürürken de canımı yakıyor. İz kalır mı bilmiyorum. Ciddi bir yaralanmayla alakası olmasa da biliyorsun benim yaralarım hep iz bıraktı. Ve bu yeni yara sol dizimdeki büyük bisiklet yarasına çok yakında bulunuyor. Ona bakarken hep o yarayı da görüyorum. Yaramdaki acıdan daha büyüğü anılardan geldiğinden dizimle ilgilenirken aklım sık sık karışıyor.

Bazı anlarda bu yolculuğun doğru olmadığını düşünüyorum. Küçük kazalardan sonra ise sanki evren bana yolumdan dönmem gerektiğini söylemeye çalışıyormuş gibi hissetsem de bu andan sonra dönemeyeceğimi biliyorum. En azından eve dönemem. Sezon bitene kadar evin kapısından giremem, senin yanına çıkamam ya da seni göremem. Oraya gelirsem ölmenden ya da sana bir şey olmasından korkuyorum. Çünkü yıllardan beri yanında olmama rağmen hiçbir şekilde iyileşme göstermemişken ben yanından ayrıldıktan sonra yaran iyileşti. Bundan ötürü evden uzakta kalmalıyım. Yine de şehir şehir gezmek yerine sabit bir yerde kalmayı seçmeyi de düşünüyorum. Eve gelmemiş olduğum sürece koruma altında olursun. Ve bir yerde kalmam belki de sana zarar vermez. Tabii kalmak istediğim bir yer var. Monako bildiğim ve çok uzun zaman geçirdiğim bir yer olarak güvenli bir liman izlenimi veriyor. Sonrasında ise kendime o kapıdan çıkarken verdiğim söz geliyor. Sözün şartlarına uymalıyım. Bir mucize olsun istemeye devam edeceksem ve o mucize gerçekleşecekse koşullardan şaşmanın yakınından geçmeyi bile aklımdan çıkarmalıyım. Bu tamamen seninle ilgiliyken kendimi düşünmeyi bırakmalıyım.

Bu kütüphanenin kapanma saati yaklaşıyor. Daha fazla yazmak istemiyorum. Yarın ya da sonraki gün yeni bir mektup daha yazarım. Muhtemelen bu eline geçmeden önce yazacağım için sana aklımdan geçenlerle ilgili fikirlerini sormayacağım. Annemle telefonda konuşmam daha kolay ve hızlı olacaktır. O zamana kadar kendine iyi bak ve iyileşmeye devam et.

Seni bu evrendeki her şeyden daha çok seven Maya...