Bugün herkesin kitaplığında en az bir Kafka kitabı bulunur. Hemen herkes, Franz Kafka’nın modern-klasik edebiyatın en büyük yazarlarından biri olduğu konusunda hemfikirdir. O, çoğu okurunun gözünde, eşsiz bir dehadır. Ancak o hayattayken bu ışığı gören sadece bir kişi vardı.


Franz Kafka, 1883 yılında Prag’da doğdu. Babası Hermann Kafka zengin ve başarılı bir iş insanıydı. İlk ve (çocuk yaşta ölenlerden sonra) tek oğlu Franz’ın da başarılı olmasını istiyordu. Ancak çocuk yetiştirmede de iş hayatında olduğu gibi bencil, otoriter ve zorba bir tavrı vardı.


Annesi Julie Kafka da babasının işinde çalışıyordu. Franz’ın günleri kız kardeşleri ve bir sürü yardımcıyla geçiyordu. Babasının zorbalığı da annesini öyle sindiriyordu ki Franz neredeyse hiç ebeveyn sevgisi görmeden, babasının baskıcı tavırlarının gölgesi altında büyüdü. Ona bu yollarla bir “olması gereken insan” modeli dayatılıyordu ve Franz, o insan değildi. Böyle bir ortamda büyüyen Kafka’nın karakterinin başlıca unsurlarının öz güvensizlik, yetersizlik hissi ve içine kapanıklık olması da işten bile değildi tabii.


Kafka, okumaya ve kitaplara tutkundu. Lise boyunca da yazma eğitimi almıştı. O geleceği için ne istiyordu, bilinmez; fakat 1901’de girdiği, Prag'ın Deutsche Karl-Ferdinands Üniversitesi’nde kimya eğitimi almaya başladıktan iki hafta sonra, sırf babası memnun olsun diye, hukuk fakültesine geçti. Pek de heyecanlandırmıyordu bu bölüm onu. Ama sanat dersleri almasına ve öğrenci konferanslarına katılmasına imkân ve vakit sağlıyordu.


Okuldaki ilk yılının sonunda da bir konferansı dinlemeye gidecek ve orada Schopenhauer üzerine bir konuşma yapan, kendisi gibi hukuk fakültesi öğrencisi Max Brod ile tanışacaktı.


Konferansın bitiminde Kafka, çekingenliğini kırarak Max Brod’un yanına gitti ve evine kadar ona eşlik etmek durumunda kaldı. Çünkü Brod, Nietzsche’nin sahtekâr olduğunu savunuyor, Kafka bunu bir türlü kabul etmiyordu ve sohbet uzadıkça uzuyordu. Brod daha sonra, Kafka üzerindeki ilk izlenimi için şunları söyleyecekti: “Utangaç ve nadiren konuşan, fakat konuşunca da genellikle derin şeyler söyleyen biri.” Zaman içinde bu ikili çok yakın dostlar olacaklardı ve bu dostluk, Kafka’nın ölümüne kadar hiç bozulmayacaktı.


1904 yılında Franz Kafka, “Bir Savaşın Tasviri” adını verdiği bir öykü kaleme aldı ve bir sene sonra bunu Max Brod’la paylaştı. Brod, Kafka’nın yeteneğini ve potansiyelini görmüştü. Yazmaya devam etmesi gerektiğini ve bunu Hyperion adlı dergiye yollamasını söyledi. Brod’un ikna çalışmaları pek kolay olmadı. Zira Kafka yazdıklarını asla yayımlanmaya değer bulmuyordu. Fakat sonunda, teslim bayrağını çekecekti.


1908’de “Gözlem” adı altında topladığı sekiz kısa öyküsü Hyperion’da yayımlandı. Takip eden yıllarda yazdığı ve “yayımlamaya değer” gördüğü “Dönüşüm”, “Ceza Sömürgesi” gibi uzun öyküleri, kısa öyküleri ve tamamlanmamış romanlarının -ki hiçbir romanını tamamlamamıştır- fragmanları yine böyle yerel dergilerde veya küçük çaplı yayıncılar aracılığıyla yayımlandı.


Kafka’nın yazdıkları genellikle “aşırı karamsar” minvalinde eleştirildi. Yaşarken pek ses getirmediği gibi pek fazla okuyucuya da ulaşamadı. Neyse ki bunlar, zaten güç bela ayakta duran yayımlama hevesini köreltse de yazma şevkini kıramadı. Ama hiçbir zaman da mesleği yazarlık olmadı Kafka’nın. Hukuk doktorasıyla, pek çok Orta Avrupa kentinde çeşitli hukuk meslekleri icra etti. Zaten mesleği yazarlık olsaydı herhalde geçinemezdi.


Aslında bugünden baktığımızda kolaylıkla söyleyebiliriz ki Kafka, hayattayken anlaşılmadı ve değeri bilinmedi. Fakat en önemlisi ve en üzücüsü, o da kendi değerini bilemedi.


Ölümünden kısa bir süre önce, yayımlanmamış veya taslak halindeki çalışmalarının neredeyse yüzde doksanlık bir kısmını yaktı. Hastalanıp ölüm döşeğine düştüğünde ise ömürlük dostu Max Brod’a, kalan çalışmalarını da yakmasını vasiyet etti. Ama ona karşı duyduğu güven ve inanç bir kez olsun kırılmamış olan Brod, Kafka’nın bu son isteğini gerçekleştirmeyecek ve Kafka’yı, Kafka’ya rağmen gelecek nesillerle tanıştıracaktı.


Kafka 1924’te, henüz kırk yaşındayken hayatını kaybettiğinde, ölüm haberi sadece yerel bir gazetenin ölüm ilanları arasında yer aldı. 1925’te ise “Dava” romanı yayımlandı. 1926’da “Şato”, 1927’de “Amerika”. Otuz yıl boyunca, daha pek çok öykü.


Brod’un bu romanları yayımlamasıyla Kafka daha geniş kitlelere ulaştı elbette. Ama hâlâ tam olarak anlaşılmıyor ve cevheri fark edilmiyordu. Ta ki insanlık, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra karamsar bir gerçekçiliğe bürünmeye ve varoluşun anlamsızlığı üzerine kafa yormaya başlayana kadar.


Kafka’nın yarattığı fantastik ve/veya absürt durumların altında yatan sancılı, karamsar varoluş sorgulamaları ve bunların eseri olan varoluşun anlamsızlığı, saçmalığı düşünceleri... ancak o zaman anlaşılabilmişti. Yazdıklarını yayımlamaya değer görmeyen, onlardan utanan ve hayattayken okunmadığı gibi öldükten sonra da okunmayacağına canıgönülden inanan Franz Kafka, hayranları olduğu Dostoyevski ve Nietzsche ile birlikte, felsefeyi aşıp bütün sanat dallarına damga vuracak olan varoluş felsefesine yol gösteren başlıca isimlerden olacaktı.


Dedik ya, en çok da kendi bilemiyordu kendi değerini. Belki kendisi bile eserlerindeki bu felsefi derinliğin farkında değildi. Kafka’nın parlak zekası, çağının öyle ötesindeydi ki belki de ömrü boyunca yakasını bırakmayan yetersizlik hissi, kendisinin de bu parlaklığı görmesine engel oluyordu. Bilemeyiz. Ama şunu biliyoruz ki, onun bu potansiyelini bir tek Max Brod görmüştü. Onu bu yola Max Brod sokmuştu. Brod’un destekleri sayesinde Kafka kendi kişiliğine rağmen birkaç eserini yayımlamıştı. Brod öyle inanıyordu ki Kafka’ya, vasiyetini bile gözünü kırpmadan çiğneyebilmişti.


Max Brod, 1968 yılında, altmış dört yaşındayken, Tel-Aviv’de hayatını kaybetti. Hemen hemen ömrü boyunca, Kafka eserlerini derledi ve yayımladı. “Franz Kafka” başlıklı bir biyografi yazdı. Bir gazeteci olarak, genellikle din kavramı üzerine çalıştı ve bu konuda da pek çok kitap kaleme aldı.


Biz; bugün hayranlıkla, zevkle, düşüncelere sürüklenerek Kafka okuyanlar, Max Brod’a bir teşekkür borçluyuz. Zira Kafka’ya kalsa, bizi kendisinden mahrum bırakacaktı.


Kafka için teşekkürler Max Brod.



*Referanslar: Wikipedia/Kafka, Wikipedia/Brod





Yazar: Onurhan Yorulmaz