Galata'yı böyle görüyorum.

Galata'yı neden bir dondurma külâhı içerisine aldığımı merak edenler olabilir. Nihayetinde aşırı manasız, bir o kadar da lüzumsuz iş...

İnsan bazen bir şeyleri, daha başka bir şeylerle -elbette anlamsız olacak şekilde- ilişkilendirmek istiyor. Çünkü herhangi bir anlam arama derdi içerisine girmeden bir şeyler üretmek oldukça zahmetsiz. Ve keyifli de.

Benim bu husustaki düsturum, -en az- Omo'nun "kirlenmek güzeldir" sloganı kadar saçmalayabilmek. Elbette ötesine gidebilirsem ne mutlu. Çünkü kirlenmek güzel falan değildir. Bilakis, kötüdür.

Kirlenmenin olmadığı bir yaşam düşünün... Herhangi bir şeyi silme derdi yok, yıkama derdi yok, durulama derdi yok... Perde asma derdi bile yok. Çünkü kirlenmediği için perdeyi yıkamıyorsun ve yıkamayacağın perdeyi de yerinden sökmüyorsun. Haliyle, zaten asılı olan perdeyi yeniden asma zahmetine de girmiyorsun. Tabii ki durduk yere perdelerin sökülüp hiçbir işlem yapılmadan yeniden asıldığı ve bunun niçin yapıldığı bilinmeyen bir hayat da olabilirdi bu. Zaman zaman perdeleri söküp hiçbir işlemden geçirmeden yeniden asmak… Allah’ım ne gıcık bir dünya...

Kim bilir içinde olduğumuz dünyada da farkında olmadığımız ne saçmalıklar vardır. :D Var mıdır?

Kimsenin ilk iki üç cümleden sonrasını okumayacağını umduğum, tıpkı iki top dondurma gibi külah içerisine koyduğum Galata kadar lüzumsuz ve manasız olan bu yazıyı "Umudumuz Şaban" filminden bir replikle bitirmek istiyorum. Bence bu saçmalığa çok yakışır:

"...şimdi ben buraya neden çıktım, niçin çıktım, nasıl çıktım? bunu izaha gerek yok. gördünüz, yürüdüm çıktım… ama, çıkmamış da olabilirim. çıkmışsam çıkmışımdır, çıkmamışsam çıkmamışımdır. görünen köy… uzakta değildir. buraya çıktık da, sonradan çıkmadık mı dedik? bunlar bir takım uydurma laflardır. sahi ya, ben buraya neden çıktım? kim çıkardı ulan beni buraya.”