Galiba hoşuma gitmiyor büyümek. Artık onlara, benliğimden uzak tutmak için yapmayacağım şey olmayan kişilere, benzemeye başlamış onlar arasında fark edilemeyecek kadar onlarlaşmıştım. Evet onlarlaşmıştım. Ha! Sevilmeye değer insanlar var mı etrafımda, tabii ki varlar. Ama tek bir çürük meyvenin tüm sepetin değerini kaybetmesine neden olabileceğini de düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. Sanki biraz daha cesur olabilsem kendime ve çevremdekilere zarar ziyan gelmesinden bu kadar korkmuyor olsam her şey istediğim gibi olacak. Bu dediğim şey artık kendimi kandırmanın da ötesinde hatta en yakınım. Ve sadece başlamam gerektiğinin farkında olan ben, bu şeyin sonsuz olabilmesinden korkuyorum. İnsancıllığım. İnsan oluşluğumuz. İnsanlar... Belirsizlikler, içinde bulunmak istediğimiz son şey. Ve eringenlik, ya artık tamamen etkin altına al tüm vücudumu ya da bir ömür boyu sensizliğini yaşat bana. Galiba kendi önüme ben ördüm duvarlarımı ama bitirdiğimde üstüne çıkıp oradan aşağı bakarak ne kadar büyük bir iş başardığımı düşünemeyecek kadar yorgun olurdum. Yıkmaya gücüm de kalmamış olurdu. Kimseye sesimi de duyuramaz olurdum. Ama hâlâ kanatlanma hayali kurardım. Hem de uçamayacağımı bile bile. Hem de kimse yokken karşı tarafta. Hem de kendi gerçekliğimi resmetmişken karşımda. Hem de zorunlu memnuniyetimi gizleyebilmiş değilken kendimden. Ah duvarlarım! Ah duvarlarınız! Ah aşılmazlıklar! Umarım sonunu bildiğim bu gidişatın sonunu kendi ellerimle getirmem. Çünkü böyle yaparak diğerlerine haksızlık etmiş olur, hem de kolaya kaçmış olurum. Hem de herkes giderken o belirsiz yollardan, ayrıyeten hiç de güvenli değilken ben neden kestirmeden gidecekmişim? Yazgılar, belirsizlikler ve güç yetiremezliğimiz. Akıl sır erdiremezliğimiz. Vâkıf olmak istiyorum sana dünya ve senin içinde barınmak istiyorum. Sanki bir şeyin bir bütün olduğuna inanarak oradan ayrılırsam onu bozacak olmaktan korkmak istiyorum. Hem de tüm korkularıma rağmen...