Kendimi açık hava laboratuvarında gibi hissediyordum. Hatırladığım son yer sütunların arasından geçtiğimizde başlayan orman yoluydu.

Çünkü orman yolu, yolumuzun sonuydu.

5: Dudaklarından son sözler dökülmeye başladığında ilk defa onu duyamıyordum.

Her kelimesine yakıştırdığım şiirlerin şairlerinden yardım istedim, gelen olmadı.

4: Ellerim sonsuz boşluktan, belki de onsuz boşluktan kaldırma kuvvetsiz ortamda yerinden kımıldayamadı. 

3: Ana karanın her karışına, tüm esintilerine sirayet eden gül, yasemin ve misk harmanı kokusu; zaten sessiz olan biçimini, gürültü çıkarmadan alıp gidiyordu.

2: Dudaklarımdaki pembe ve kırmızı meyvelerin fermente uyarıları, soğuk bir demir tadına dönüşünce telaşa kapıldım. Uykusunda korkup uyanan, ışığın yerini bulamayan çocuk gibi...

Ellerimi savurdum; soluma yürüyüp pembeyi,

sağıma yürüyüp kırmızıyı aradım.

Olanların gerçek yerine; karabasan olmasını tercih eden bir deliye dönüştüm.

1: Dirence daha fazla direnç gösteremeyecek kadar halsiz düşünce gözlerim tüm renklere veda etti.

Anılar, kavuşmalar, sevdiğimiz yerler, aydınlıklar ve loş kontrastlar; göz kapaklarımın içinde hiyeroglif oldu.

Bizi karşılamak için bekleyen ülke ve şehirlerin insanları; işlerine güçlerine geri döndü.

6: Tüm duyularım tarafından terk edilince açık hava laboratuvarının sütunlu çıkışında görünen az miktardaki ışık, karadelikte yutulan objeler gibi bir an parladı; ardından sonsuz ve onsuz boşlukta kayboldu.

Sadece 6. duyum, birbirinden kopuk anımsamalar ve reflekslerim.

Kordonu zamansız kesilmiş prematüre bir adam olarak 30'lu yaşlarımda yeniden doğdum.