''Gitme yalvarırım! Nefes alamam gidersen, bilmiyor musun?''

Kapının önüne geçti, sanki gitmesini bu şekilde engelleyebilecekmiş gibi.

''Tamam haklısın, haklısın özür dilerim ne olur gitme!''

İnanarak mı çıkmıştı bu sözler ağzından? Hak vermiş miydi gerçekten sevgilisine? İçinde bir huzursuzluk hissetti. Bir yanı kendisinin suçu olmadığını söylüyordu, açıklamaları gayet mantıklıydı. Dürüsttü, hatasız olduğunu biliyordu. Diğer yanıysa ateşi ''Senin iyiliğini istiyor, seni seviyor, buna rağmen yaptığına bak!'' diyerek körüklüyordu. ''Aman canım!'' dedi kendi kendine, suçunu (!) kabullendi ve özür diledi sonunda: ''Tamam, haklısın, haklısın, özür dilerim, ne olur gitme!''

Ortam yumuşadı, sarıldılar. Adam kadının gözyaşlarını sildi, kadınsa adam gitmekten vazgeçtiği ve özrünü kabul ettiği için mutluydu. Birbirlerini çok seviyorlardı, hem de çok.

Saatler toplanıp gün oldular.

Bir kavga daha doğdu nur topu gibi.

''Karşı masada oturan adam tam senin tarzın.'' dedi sevgilisi,

Kadın donup kaldı: ''Ne diyorsun sen ya?''

''Olgun, sakallı, gözlüklü. Dön de bak.''

Kadın sinirlendi, morali bozuldu, suratı düştü. Kahve bardağının kulpuna parmağını geçirip bardağı ileri geri oynatmaya başladı. Gözleri dolmuştu, az kalsın ağlayacaktı.

''Yalan mı?'' diye gülümseyerek cevap bekledi sevgilisi.

''Ben seni seviyorum!'' dedi kadın.

''Kendin dememiş miydin sakal çok hoşuma gidiyor diye, şimdi neden alınıp bana kızıyorsun?'' diye üste çıktı sevgilisi. Kadın düşündü, galiba haklıydı, bunda alınacak ne vardı?

Özür diledi... Yine, yeni, yeniden...

Bir gün, uzun hikâye sebebi, kadın suçladı adamı ve bu sefer sıyrılamadı adam, köşeye sonunda kendi sıkıştı. ''Sen de sütten çıkmış ak kaşık değilsin.'' dedi sevgilisine, sinirlendi ve çekip gitti. Kadının ne mesajlarına cevap verdi ne de aramalarına. Birden ortadan kayboldu. Kadın mutsuzdu, hem de çok. Haklı olduğundan emindi ama sevgilisinden önemli değildi ya! Belki çok abartmıştı, çok üstüne gitmişti. Hem sevgilisi doğru söylüyordu. Kendisi de sütten çıkmış ak kaşık değildi. En iyisi özür dileyeyim dedi ve diledi: ''Özür dilerim!''

Adam döndü. Tekrar mutlu oldular. Birkaç saat, birkaç gün, belki birkaç hafta ama kadın sebebini bilmediği bir nedenden dolayı mutsuzdu, hem de çok mutsuz. Sevgilisini çok seviyordu, onun için canını verirdi, onun için her şeyi yapardı ancak derinlerde bir yerlerde soru işaretleri vardı kafasında. Kimi küçük kimi büyük soru işaretleri... Bazen ünlemler! Bazen üç noktalar...

Kafasındaki karışıklıkları, ruhundaki mutsuzlukları, içindeki huzursuzlukları dindirecek şeyin nokta olduğundan habersiz, yaşamaya devam etti.

Özür diledi, ağladı, delirecek gibi oldu, deli miyim dedi.

Özür diledi, ağladı, çıldıracağım dedi, deli sandı kendini.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen kendini ele geçiren, ruhunu emen, yaşam enerjisini çalan döngüden bir türlü çıkamadı.

Ey aşk! Sen ne rezil bir şeysin...



Not: Bu yazının başlığının neden Gaz Lambası olduğunu sorgulayabilirsiniz, haklısınız. Anlam verebilen ve sebebini anlayan herkesin yüzünde oluşacak o tebessümdür bazen sadece yaşama sebebim!