Büyümek mi ağırdı, yaşamak mı?
Yoksa var olmak mı daha da ağırdı?
Yaşamak kadar ağır mıydı her biri
bilemedim.
Bilmek için yaşamam lazımdı belki,
ama yaşamak da kendi ağırlığıyla bastırır belli ki.
Ruhumdaki titremeler, nefsin arzuları,
var olmaya çalışırken her defasında
biraz daha yok olmak.
Yıllar öncesinden çıkmıştı şu söz ağzımdan:
“Balta ile sap arasında ki ilişkiyi,
kuramama düşüncesi beni korkutuyor.”
Bugün de kurabildiğimi kimse söyleyemezdi.
Yaş aldıkça babama benzemek,
belki iyi bir şeydi bu.
Yaş aldıkça kendini kaybetmemek,
belki kendini kaybetmekten daha kolaydı.
Yaş aldıkça var olma çabası,
belki hiç çabalamamaktan ibaretti.
Hata yapmak, insan olmanın kefaretiymiş;
ama nasıl döndüğün hatadan, hatanın kendisinden daha değerli imiş.
Hayatta ki isteklerimiz,
hemen gelmemesi, bazen gecikmesi,
ya da yanlış zamanda istemek.
Her şeyin bir yasaya bağlı olduğunu
geç öğrendim.
Aşkı isterken aşktan olmak,
dostu isterken dosttan olmak,
geçmişi değiştirmek isterken bugünden olmak
isteklerimiz ve biz
dengenin tam ortasında,
ama bir o kadar dengesiz.
Var olmak, yok olmak düşüncesinden de ağırmış.
Ve insan, her anında
kendi ağırlığını taşırmış.
Olması gereken
bir şekilde olurmuş.
Her zorlukla beraber,
bir de kolaylık varmış.
Geçte olsa öğrendim.