Evet, oydu. Yüzü karanlıkta kaldığı için zor görse de o aurayı unutamazdı. Bu sefer konuşacaktı. Bu sefer içindekileri dökecekti. Bu sefer dünyayı bu kadına anlatacaktı ve üzerindeki yük kalkacaktı. Yavaş adımlarla yürümeye başladı. Yaklaştıkça heyecanlanıyordu. Göz göze gelmişlerdi.
"Merhaba yakışıklı," dedi, "iyi bir gece geçirmek ister misin?"
Bu söz midesini bulandırmıştı. Bir an için gitmek istedi. Tam arkasını dönmek üzereyken durdu.
"Ne kadar?" diye sordu.
"Saati 200," diye cevap aldı.
"Tamam," dedi.
"Tanıdığım otel var, gelir misin?" diye sordu.
"Tamam," dedi.
Birlikte yürümeye başladılar. Ne düşüneceğini bilmiyordu. Sessiz sakin yürüyordu. Otele vardılar. Resepsiyona gidip bir oda tuttu. Odaya çıktılar.
"Para peşin," dedi.
Cebinden cüzdanı çıkardı ve içinden iki yüzlük çekti. Kadına verdi. Kadın soyunmaya başladı. Çekici bir vücudu vardı. O da üzerindekileri çıkarmaya başladı. Kadına yaklaştı. Kollarından tuttu ve arkasını döndürdü. Masaya yasladı ve usulca içine girdi. Her gidiş gelişinde içindekileri de kusuyordu. Her gidiş gelişinde daha da hızlanmaya başladı. Sanki tüm öfkesini kusuyordu. Kadının inlemeleri artmaya başlamıştı. Sonunda boşaldı. Sadece tohumlarını değil öfkesini, kırgınlıklarını, yaşanmışlıklarını, mutluluğunu yani tüm deneyimini boşalmıştı sanki.
Kadın giyindi, selam vererek çıktı ve gitti. Yatakta tavana bakıp düşünüyordu. Kalktı ve bir duş aldı. Üzerini giyindi ve dışarı çıktı. Deniz kenarına gelmişti. Deniz, gece güzeldi. Deniz, gece karanlıktı. Aklına o an bir düşünce geldi. Denize doğru yürüdü. Hem gecenin hem de suyun karanlığında yeni bir dünyaya adım atarmışçasına mutluluk içinde kayboldu.