Geçmiş sıkıntılarımı yazdığım notları okurken o sıkıntılar ne kadar da uzak ve benden bağımsız geldiler. Sanki o duyguları ben yaşamamışım ve üzülen ben olmamışım gibi. Başkasının hikayesini okuyormuşum gibi; empati kurabildiğim ama asla tamamıyla hikayenin asıl kahramanı olamadığım, içerisinden alınması gereken dersleri alabilmenin ebedi açlığıyla... Ne kadar güzel böyle hissedebilmek. O hisle, şimdiki his arasındaki o ince çizgi nerede? Nasıl görebiliriz? Hayali bir ip mi, çizgi mi, levha mı? Yoksa daha dikkatli bakınca şeffaflıktan bulanıklığa geçip algımızın ötesinde varlığını sürdürebiliyor mu? İşin sırrı bu sınırda olsa gerek. O sınırı göremesek de her zaman var olduğunu bilip, o sınırdan geçene kadar tüm sakinliğimizi koruyup, sırt çantamıza tüm manevi ve maddi ihtiyaçlarımızı doldurup yolumuza devam etmek... Asla durmamak, arkaya bakmamak. Bir gün o sınırdan elbet geçecek olduğunun bilincini özümsemiş ve kendi zamanının geleceğini bekleyen biri gibi...