Bir ormanda kaybolur insan. Bulmak adına çabalarken daha da derinliklere gider, daha da kaybolur. Ben de bunu yaşadım sende tamamıyla. Kalbime yabancı oldum senin için attığı vakitlerde. Anımsayamadım, çünkü beni şaşırttı. Bir geçici gerçek olma ihtimalin canımı sıktıkça sıktı lakin ironiktir ki bu ihtimal bir o kadar da büyük bir dileğim hâline geldi. Kulaklarım dinlemedi söylenenleri, kabullenmedi zihnim başkalarının gerçeklerini.

Ruhumu gördüğünü fark ettiğim zaman ilk kez çırılçıplak hissettim. Saklayamamak ürküttü beni ve büyük bir telaş sardı etrafımı. Bıraktı var olmayı fikirlerim, savunmayı terk etti ardından da itaat etti uyuşturduğun zihnime. İtaat ettim senin etkin ile harmanlanmış benliğime. Benim dilimde konuşan tek insandın. Derler ya, aynı telden çalardık biz ikimiz seninle. Herkesin gözünde var olan o karanlığın ne gariptir ki benim en büyük yıldızımdı yollarımı aydınlatan.

Ah o güzelim dünyanı fethetmek ne paha biçilemezdi benim için bir bilsen, lakin seni kaplamış olduğun dünya ile baş başa bırakmak zorunda kaldım sırf senin mutluluğunu izlemek adına. Kendimi çektim kendi canımdan ve ruhumu solmaya terk ettim o kuruyan sensizlik kuyusunda.

Asır geçti, hataların kurtardı beni o kuyudan. Yaşadığını gösterdi, yaşadığımı gösterdi. Ve de her ışığını gördüğümde tenim biraz daha kül edildi.

Bunlara rağmen o kadar güzelsin ki ruhunla ısıtıyorsun içimi.

Sadece beni bazen tüketiyorsun.



Neden senin tarafından bu denli efsunlandım anlamıyorum. Aklımdan çıkmıyorsun ve bu biraz sinir bozucu. Seni böyle yüce görmem daha da sinir bozucu ve bu elimde bile değil.

Bir romanın sonunu merak eder gibi düşündüğüm sen önüme bomboş sayfalar atıyorsun. Hayallerim bir bir düşerken göklerden yerini sadece kırık satırlar alıyor.

Nesin sen? Bir kurumuş hayal ya da bir gerçekleşmemiş heves mi? Yoksa geçmişten gelen bir ruh mucizesi mi? Bunu asla çözümleyemiyorum.


Bazen sadece oturup düşünüyorum uykusuz kaldığım vakitlerde ve bir şeyi fark ediyorum.

Hiç kimsen olmam gerçeği içimi ürpertiyor.