2018 yılı ilkbaharı, nisan ayının tam üçüncü günüydü. Sabah çok güzeldi, harika bir şekilde uyandım. Saat 05.47'ydi sanırım. Sonradan yüzümü yıkadım. Sabah ders vardı. Kitaplarımı toparlarken sanki bugün dersler pek olmayacak gibi geldi. Kendimi biraz süsledim ve o çok sevdiğim Moschino parfümü sıktım ve iki üç defterimi aldım, öylece gittim. O gün gerçekten dersler olmadı, ayrıca sınıftakilerle eğlendik, çok güzel bir gündü. Ve saat öğlen 3'e yakın eve döndüm. Yeğenim çok küçüktü, ameliyattan kalan yarası vardı, yemek yerken üzerine döktü zavallı çocuk. Sonradan temizlemek için lazım olan şeyleri eczaneden almaya gittim. Ailemden ayrı yaşadığım için onlarla telefonda konuştum. Ablamla konuşurken aramızda -kısaca- kavga çıktı ve sonra ben neyse ya boş ver, cennette birlikte olalım, yeter düşüncesiyle "Allah'a emanet," dedim ve telefonu kapattım. Müziğin sesini yükselterek trafik ışığına baktım, yürümeye başladım. Tam ortasındayken bir araba çarptı, güçlü bir sesti, kulaklarımı kanattı, sanki hiçbir şeyi duymuyordum. Ve ikinci kez çarptığında kulaklarım açıldı ve nefes almaya başladım. Sanki bir an beni bir şey çok sıkı tutup birden bırakmış gibiydi. Lanet şey çok kötü vurdu. Yürek sesimi bu kadar yüksek duymamıştım. Hayatta yaptığım hataları düşünmeye başladım ve "Yine biraz zamanım olsaydı," diyerek hayaller geçiriyordum aklımdan. Etrafa baktım, insanlar geliyor ve beni başka bir arabaya alıyorlardı, çok korkunçtu ama bayılmamıştım, hâlâ kendimdeydim. Bir elim çalışmıyordu, diğerinin sadece parmakları. İki ayağım hiç çalışmıyordu, hissetmiyordum. Neyse, sonradan hastaneye geldik; yağmur yağıyor ve rüzgar esiyordu, yarı sakat olduğumu saymazsak çok romantik bir durumdu. Ağrıyı tam beynimde hissediyordum. Sızlıyordu, ne lise ne arkadaşlar ne yemek ne eğlence aklımdaydı, sadece çok düşük sesle müzik çalıyordu beynimde: "When I win, when I when I win..." Annem geldi ve beni ağlayarak öpüyordu, çok kötüydü. Ben bakıp gülüyordum. "Anne, bak yaşıyorum, baksana." Durumum kötüydü ama annemin bana olan ilgisini görünce aklımdan "İnsanın sevilmesi için ölümle burun buruna gelmesi mi lazım?" diye geçirdim. Zaten her gün ölümle karşılaşabiliyoruz. Bu hikâyemin, yani geçmişimin kalanlarını da anlatmak istiyorum. Belki hissettiremem ama benden de bir faydalı bilgi kalmasını isterim o günden. Tam 3 sene geçti ama o an "Yine biraz zamanım olsaydı," dediğimi hiç unutmuyorum ve bunu da söylemek isterim, hâlâ zamanımı boşa harcamayı bırakamadım; insan değişmiyormuş. Belki ileride değişirim ama zamanım gittiği için kendimi affedemem.