Özlem, duyguların bence en umut dolu olanı. Çünkü her şeye rağmen görmeyi çok istemediğin bir insanı, aklında kötü şekilde yer eden bir nesneyi, çok üşüdüğün veya orada bulunurken azami mutlu olduğun yeri, kötü de olsa o ana geri dönüp yapılan hataları telafi edebilme şansın olduğunu bildiğin için belli bir zamanı, bir çift gözü -ki bu gözler yalanlarla doluyken olağan şüpheli olduğunu bile bile hiçbir şeyi fark ettirmeden tüm sevecenliğiyle kendini sana inandıran, masum gibi görünmeyi başaran gözler- özleyebiliyorsun.


Alışılagelmişin dışında bir yaşam sürüyorsun, normal bir yaşam sürdürmeyi özlüyorsun. Geçmişi özlüyorsun, geleceği özlüyorsun, şu anı özlüyorsun. Anlık film izlerken "Ya bir daha film izleyemezsem?" deyip şu anı özleyebiliyorsun. Her aldığın nefese şükrediyorsun. Sonra işte aldığın nefesi özlüyorsun. Kalem tutan, iş yapan parmaklarına şükrediyorsun. Ellerini kaldırıp avucuna bakıyorsun ve ellerini özlüyorsun. Kavuşmak istiyorsun, geleceğe kavuşmak istiyorsun. Bir adım atıyorsun ve atacağın ikinci adımı özlüyorsun. İşin bitiş saatini özlüyorsun ve çocuklar kadar mutlu olabiliyorsun. Ertesi gün ailenin yanına gideceğini biliyorsun ve gece heyecandan uyuyamıyorsun, ertesi günü özlüyorsun. Sen de herkes gibi her şeyi özlüyorsun. Ben de hiç kimse gibi geleceği özlüyorum. Umudun yitirildiği yerde açan çiçekler görüyorum ve çiçeklerin meyve vereceği günleri bekleyip özlüyorum.


(Bazı noktalarda göze batabilecek bazı şeyleri özellikle yaptım. Yorumlarda eleştirilerinizi beyan ederseniz çok sevinirim.)