Oyunun Oynanışı:

Oyuncular bir daire oluşturur. Oyunu başlatmak için çocuklardan biri ebe olur. Ebe, oyunculardan birinin adını söyleyerek topu havaya atar. Top yere düşerken adı söylenen oyuncu topu havada yakalarsa, başka birinin adını söyleyerek topu yeniden havaya atar.

Topu havada tutamayan çocuk, topu yerden eline aldığında “istop” diye bağırır. Kaçışan oyuncular “istop” denildiği anda oldukları yerde durmak zorundadır. Bu durumda ebe, duran oyunculardan birini topla vurmaya çalışır. Vurulan oyuncu 1 puan kaybeder ve ebe olur. Üç kere vurulmuş olana bir ad takılır ve oyun o isimle devam eder.



Oyunda Var Olan Köken İzleri:

a) Dini Figürler:

Çocukların daire şeklinde kümelenmeleri de dini bir öğretinin temelinden geldiğini düşünebiliriz. Oyuncular düz bir şekilde durmazlar ya da topun atılış yönüne göre başlamazlar. Tam bir daire oluşturmaları aralarındaki mesafe eşitliğini sağlar. Tasavvufi olarak bu temele dayandırabileceğimizi de göz önüne aldığımızda, daire şeklinde duruş figürü bize bu çıkarımları yaptırmaktadır.



b) Sosyo-Kültürel İzler:

Üç kere vurulan oyuncuya bir isim takılması ve oyunun bu adla devam etmesi diğer oyunlarda çok görülmeyen bir figürdür. Bu yönüyle oyun, üzerinde daha da düşünülmesi gereken bir hal almaktadır. Bu bölümde var olan çıkarımlarımız tam olarak kültürel boyutta düşünmesek de sosyo-kültürel düzlemde inceleyebiliriz. Tarih boyunca arkadaş ortamlarında kaybeden oyuncunun alay konusu olması son derece alışılmış bir durumdur. Bu oyunda bu durum biraz daha üst noktaya taşınmakta ve kaybeden oyuncunun aldığı lakap oyunun adına etki etmektedir. Bunun sonuçları olarak oyuncuların kaybetmeme isteği güçlenmektedir. Bu çok bariz bir etkidir. Fakat bence üzerinde düşünülmesi gereken konu oyuncular arasındaki arkadaşlık ilişkilerini nasıl etkilediğidir. Bence bu noktada çocuklara asıl öğreti verilmektedir. Bu durumun detaylarını “Oyunun Çocuk Gelişimine Olan Etkisi” bölümümüzde ele almak daha sağlıklı olacaktır.

 

 

Oyunun Çocuk Gelişimine Etkisi:

Oyunun çocuk gelişimine etkisini de ele aldığımız zaman bir sokak oyunu olmasıyla değerlendirmeliyiz. Birçok sokak oyunu gibi bir kovalamaca hâkim olduğu için çocukların çevikliklerini artırırken onları hareket etmeye sevk ederek enerjilerini atmalarını da sağlamaktadır. Çocukların fiziksel gelişimine katkıda bulunan bu oyun onları hareket ettirerek vücudundaki sistemlerin düzenli çalışmalarına da yardımcı olmaktadır. Aynı zamanda ebenin çocuklardan birinin adını söyleyerek topu atması ve diğer çocukların kaçıp, adı söylenenin topa koşması herkesi hazırlıksız bir şekilde oyuna dahil etmektedir. Bu durum çocukların hem reflekslerini hem duyularını hem de atikliklerini güçlendirmektedir. Oyunun yakın zamanlarda ilkokul ve ortaokullarımızda beden eğitimi derslerimizde oynatılması da eğiticiliğinin bir göstergesidir.

Yukarıda bahsettiğimiz kaybeden oyuncunun aldığı lakabın oyuna etki etmesi hususunun da çocuk gelişimine etkisi mühimdir. Çünkü bu noktada kaybeden çocuk yenilgiyi kabullenme becerisini kazanmaktadır. Bu çok mühim bir öğretidir. Bunun yanı sıra kazanan oyuncuların kaybeden oyuncuya yaptığı şakalarda belli bir dozu koruması da sağlanmaktadır. Bunu sağlayan asıl denge aralarında var olan saygı ve empatidir. Çünkü kazanan oyuncu yarın kaybedebileceğini bilmektedir. Bu bilgi onun arkadaşının gururunu incitmemesi gerektiğini ona hissettirmektedir. Ayrıca çocuklar oyunun sırasında ve sonrasında yaşadıkları diyaloglarla aralarındaki dostluğu pekiştirmektedir. Bu durum da çocukları sosyalliğini ve toplum adaptasyonunu arttırmaktadır. Bu oyunun esas öğretisi çocuk bir birey olarak topluma katıldığında kazanma ve kaybetme, başarı ve başarısızlık dengelerini çözümlemesi ve her iki durumda da verebileceği tepkilerin bilinçaltında öğrenilmesidir. Çocuk bu öğretileri kazandıktan sonra daha farklı bir birey olarak hayatına devam edecektir.

Sonuç olarak istop oyunu çocuklarının bedensel ve zihinsel gelişimine katkıda bulunurken aynı zamanda çocukları bir birey olarak sosyal hayata hazırlar. Karşılaşabilecekleri durumlarda ne tarz tepkiler verilebileceğini veyahut nasıl hislere bürünülebileceğini öğretir.




Yazar: Musa Can Demiralay