Günümüzde insanlığın hayatını kolaylaştıran ve modern dünyanın nimeti olarak kabul edilen her şey, bir yaratım ürünüdür. Hayatımızı kolaylaştırdığı sırada arka kapıdan çeşitli dertler açsa da güncel hayatımızı borçlu olduğumuz en temel eylem, yaratıcılıktır. Orta çağda zatürreden ölmek yerine, TikTok bağımlılığı daha kabul edilebilir bir sorundur. Yaratıcılık, yeni ve kullanışlı ürünler ve çözümler geliştirmeye yarayan bir bilişsel yetenektir. Tüm bilim ve teknoloji dünyasına, bizi daha fazla ve kolay yaşattıkları için minnettar olsam da benim yaratıcılıktan anladığım, sanatta yaratımdır. Herkesin kendi anladığı dilden konuşmasını savunuyor olmam sebebiyle sanatta yaratımı ve hatta mesleğim olan geleneksel danslar özelinde yaratımı klavye marifetimle anlatmak isterim.
Yaratmayı anlatmak yerine, yaratma cesaretini kavramak daha isabetli olacaktır. Bunu anlatırken de yazar Rollo May’in, konunun ismiyle müsemma kitabı ‘’yaratma cesareti’’ üzerinden referanslar verecek ve kitabı şiddetle önereceğim. May’e göre cesaret; Erdemlerin ve değerlerin altında yatan ve onlara gerçeklik kazandıran temeldir. Aynı zamanda cesaret, insan varlığının değişmesi ve gelişmesi için önemli bir unsurdur. Kitapta sanatçıyı yaratıcı eylemlerle ilişkilendiren yazar, sanatçının toplumun etik yapısında ve yaşamında önemli bir yere sahip olduğunu belirtmektedir. Buna göre yaratıcılığın zor bir iş olduğuna ve cesaret gerektirdiğine dikkat çeker.
Nihayetinde sanatçı, herkesin karşılaşabileceği nesneleri farklı yorumlayarak ortaya çıkan ürünü yeni ve orijinal hale getirir. Bu da birbirine bağımlı bir durum oluşturur. Sanat için yaratım, yaratım için özgünlük esastır. Ve fakat ‘’sanatçı’’ kavramında bir kafa karışıklığı hakimdir. Çok iyi Vivaldi bestesi çalan bir kemancıya da ‘’sanatçı’’ kimliğinin verildiğini görürsünüz. Gayet tabi Vivaldi çalan bir kemancıya ‘’sanatçı’’ denmesi iyimser bir örnek gelebilir. ‘’O da laf mı? Ne soytarılar kendisine sanatçı diyor sevgili kardeşim?’’ dediğinizi duyar gibiyim. Bunun ben de fazlasıyla farkındayım lakin varmak istediğim nokta farklı. Kemancı hikayesinde bile ‘’sanatçı’’ kemancı değil, Vivaldi’dir. O kemancı ancak iyi bir virtüöz olabilir. Burada kemancı suçlu değildir. Sadece isimlendirmeyi doğru yapmak, meselenin en temelidir. Sanatçı, yaratıcı olandır.
Geleneksel danslardan bahsedeceğim dememe rağmen konunun bir türlü oraya gelememesi, lafı gevelemekten değil, tam da konunun merkezinde ‘’sanatçı’’ meselesinin olmasındandır. Daha doğrusu, geleneksel dans alanında sanatçı olmamasıdır konunun merkezi. Kafa karıştırmadan bu söylemimi çok hızlı açıklayayım. Sanattan söz edebilmemiz için ortada sanatçının olması mecburidir. Hepimizin çok daha iyi bildiği ''Anadolu halk danslarında'' sanatçılar değil, icracılar vardır. Tıpkı kemancı örneğinde olduğu gibi, biz geleneksel dans icracıları, yüzyıllar öncesinde yaratılmış dansları sahneleriz. Ve fakat burada Vivaldi ile Kerimoğlu’nu ayıran bir faktör var; bilinç. Vivaldi gayet tabi bir beste yaratma bilinciyle çalışmış ve zaman kavramının da sonucunda ortaya bir sanat eseri çıkartmıştır. Bizim Kerimoğlu’na ya da köydeki Ayşe teyzeye dönersek, burada bir bilinçten söz etmek pek de mümkün olmayabilir. Onlarınki bilinçten çok, farklı motivasyonlarla ortaya çıkmış refleksler olabilir. Bu farklılık da geleneksel danslarda sanatçının olmadığını, dolayısıyla sanattan da söz edemeyeceğimizi kanıtlar.
İnsanlığın varoluşu ile birlikte ilk anlatım biçimi olan hareket, kendi evrimsel süreciyle dansı doğurmuştur. Temeline baktığımızda dans sanatı, bir anlatım biçimidir. Şimdi geleneksel danslara bugünün perspektifiyle bakalım. Yaygın kullanım adı ‘’halk dansları’’ olan bu alanda yeni yaratımlarda bulunmak günah gibi bir şey. Çünkü mevzuyu sadece kültürel ve sportif açıdan değerlendiren zihniyet, yeni olanın eskiye zarar vereceğine inanıyor. ‘’Kültür elden gidiyor’’ çığırtkanlığı, halk danslarının sahne sanatını olmasının önünde bariyer gibi duruyor. Konunun en tezat noktası da burası zaten. Adı ‘’halk dansları’’ ve ben de halkın bir parçasıyım. Yani ben de ‘’Hüseyinoğlu zeybeği’’ yaratabilirim. Ama ben bunu yaptığımda, kültür katili oluyorum. Sayın kültür bekçisi kardeşim, dansın bir anlatım biçimi olduğundan bahsettim. Peki soruyorum, yüzlerce yıl önce yaşamış birisiyle, 2024 yılında yaşayan ben, nasıl olur da aynı anlatım dilini kullanabiliriz? Dertlerimiz ya da estetik kaygılarımız nasıl ortak olabilir? Yıllardır sorduğum bu soru, müthiş bir sessizlikle cevapsız kalmaya devam ediyor. Ben de bu zihniyeti bir köşeye bırakıyorum ve devam ediyorum. Gayet tabi yeni üretimler de olabilir. Aynı Vivaldi gibi yaratma bilinci ve sanat yapma isteğiyle. Bu motivasyonun sonucunda mutlaka ‘’sanat’’ elde edilir demiyorum. Ama geleneksel dansların da sahne sanatı olmasını istiyorsak, çalışma motivasyonumuz bu olmalı diyorum. Yanlış anlaşılmasın, Kerimoğlu ile kişisel bir meselem yok. O icraları sahnelemek isteyenler de tıpkı keman virtüözü gibi icralarına devam etsin. Bu onları kötü ya da yanlış yapmaz. Sözün kısası, Vivaldi olmak isteyenlere seslenmektir aslında. Söz konusu sesleniş, Amerika'yı yeniden keşfetmek de değildir ayrıca. Halihazırda farklı ülkelerde yıllardır görmekteyiz bu keşfin sonuçlarını. Meraklısı, İspanya’nın geleneksel dansı olan flamenkoyla şaheserler üreten Antonio Gades’e bakabilir.
Bu denli zengin bir coğrafyada, yüzlerce danstan ve diğer disiplinlerden beslenerek neler yapılabilir, bir hayal edin. Eğer mesleğiniz geleneksel danslar ise hayal etmekle kalmayın, eyleme geçin. Sizi ‘’dans icracısı’’ ünvanından, ‘’dans sanatçısı’’ ünvanına taşıyacak olan da bu eylemdir. Eğer dans sanatçısı değil de seyirciyseniz, bu toprakların çağdaş meyveleri olacak olan eserlere, salonları doldurarak destek olun.
Son olarak, geleneksel danslar, düğünlerde gevrek olan erik dalından ibaret değildir. Buraya ait olanı da güzel kılmak mümkündür. Yaratıcı süreç, parçalanmaya karşı bir mücadeledir; Uyum ve bütünleşmeyi sağlayacak yeni tür varlıkları var etme mücadelesi. Bu mücadele, tıpkı halayda olduğu gibi el ele tutuşursak sonuç verecektir. Fanatik konservatif düşünce bir yana dursun, biz bu romantizm ile geleceğe dönüş halayını çekelim. Mücadelemizden vazgeçmeyelim!
(Anıl IŞILAK)