Sıcacık bir evde bir çocuğun parmakları piyano tuşları üzerinde gezinirken aynı anda başka bir yerde başka bir çocuğun parmakları çöpteki cam, plastik ve kağıt atıklar üzerinde gezinir. Hangi atıklar daha çok para edecektir?


Ne o çocuk çöpleri eşelemeyi hak etmiştir ne de piyano başındaki çocuk orada olmak için bir çaba göstermiştir. Tesadüfen düşmüşlerdir o hayata. Tam tersi de olabilirdi, çöpçü çocuk piyano başında.


Hayvanlar arasında bile ciddi adaletsizlikler söz konusudur. Bilmem kaç vitaminli ıslak mamasını keyifle yedikten sonra sıcak ve yumuşak minderinde uyuklarken bir kedi, aynı anda başka bir kedi soğukta çöp eşeler. Çürümeye yüz tutmuş hangi yemek artığı daha çok tok tutacaktır?


Hayat adaletsizdir kuşkusuz. Peki, insanlara düşen görev ve sorumluluklar neydi bu hayatta? Bu adaletsizlikleri ortadan kaldırmak, en azından dezavantajlılar lehine seyreltebilmekti. Koşulları tam eşitleyemese bile dengeyi dezavantajlılar lehine değiştirmekti. Geri kalan her şey gelip geçiciydi. İnsanlık bu adalet sınavından geçebildi mi?


Çok uzun zamandan beri sömürgeciliğin, ırkçılığın, açlığın, susuzluğun, ilaçsızlığın, iç savaşların, baskıcı yönetimlerin kan ağlattığı, kan kusturduğu coğrafyaların mazlum ve mağdurlarına karşı ne yapabildi insanlık? Ne kadar yapabildi? Ölüm oranları bile genel toplamlardan ibaret kalan, eşitsizliğin vücut bulmuş hali olan bu insanlara karşı elden gelenler bu kadarcık mıydı? Küresel virüs tehdidi patlak verince dünyanın dört bir tarafında dillendirilen “Aynı gemideyiz.” söylemini ne kadar samimi buldunuz? Siz geminin neresindesiniz peki? Söylem sahipleriyle aynı koşullarda mısınız?


Devletlerin yüce amaçlarını ve çıkarlarını altüst eden virüs salgınıyla “insanlığın ortak sorunu” söyleminde / kapsamında mücadele ediliyor bugün. Kapitalizmin kalelerinde bile normalde sadece iyi bir sigortası (yani çok parası) olanların yararlanabildiği sağlık hizmetleri herkese ulaştırılmaya çalışılıyor. Kapitalizm bile dize mi geldi peki? Merhameti mi anımsadı? Tabii ki hayır! İnsanları salgından korumak ve kurtarmak dolaylı bir amaçtır burada. Asıl amaç ise mevcut kötü durumun bir an önce sonlanması ve bu sayede de çarkların tekrar çalışmaya başlamasıdır. Düzenin devamıdır. Makinelerin işlemesidir. Parasal döngünün sürmesidir. Kapitalizmin bayraktarlığını yapanların topluma ücretsiz sağlık hizmeti sunması düzenin kaldığı yerden sürdürülmesi içindir. İnsan sadece araçtır, insan için yapılan her şey araçsaldır. Asıl hizmet makineleredir. Makinelerin dünyayı ele geçirdiği filmlerin çekilmesi boşuna değildir.


Tüm olanaklar zorlanıyor bu bağlamda. Maske, eldiven, dezenfektan, yüz siperliği, koruyucu giysi, virüs testi, hastane yatağı, yoğun bakım, solunum cihazı… Beyaz insanın kolaylıkla ulaştığı hizmetler / olanaklar bu geminin tam olarak neresinde sunuluyor peki? Siyah insana bir yol tarifi verilebilir mi? Ortak sorunla mücadelede sunulanların kaçta kaçına ortak bu insanlar? Hisselerine düşen pay ne kadar?


Birilerinin hayali birilerinin gerçeğidir. Birilerinin belki de ömür boyu göremeyecekleri basit hayaller birilerinin gündelik rutinidir ya da parayla kolayca satın alabileceği şeylerdir. İnsanlar bunun farkında değildir çoğunlukla. Dikkatini başka şeyler dağıtmıştır. Yokluk, haksızlık, eşitsizlik, adaletsizlik, çaresizlik, yalnızlık, terk edilmişlik, unutulmuşluk yüzünden mahrumiyet içinde yaşayanların ve yaşamdan kopup gidenlerin bir iki dakikalık bir haber metninde bildirilen toplam sayıları da akılda kalmaz hiç.


Aynı gemide ayrı yaşamları sürdürmekten bir ortaklık çıkartmaya çalışmanın ikiyüzlüğüne “kendini kandırmak” diyelim en hafif tabirle.Lüks ve aydınlık kamaralarla rutubetli ve karanlık odacıkların, zengin menülü masalarla yoksul kırıntılı sofracıkların aynı gemide yer alması aynılık değildir.Bunu size aynı diye yutturmaya çalışanlar profesyonel yalancılardır. “Batarsak hepimiz batarız.” söyleminin ömrü de buzdağına çarpana kadardır. Titanik’te boğulanlar alt kamaralardır.


Filistin’deki bir duvar yazısının fotoğrafının altında şu çeviri vardı: “Biz, hayat gibi bir hayat hayal etmiştik.” Hayat gibi bir hayat… Edebiyat parçalayıp yığınla yaldızlı söz söylesen yine de şu ifadenin gücüne erişemezsin. O denli derin bir anlam, kurşun izleriyle kaplı o duvarda yazılı tek cümlededir işte. Birilerinin yaşadığı gibi bir hayat…Gökyüzü gibi bir gökyüzü hayal etmiştiler, su gibi su içmek, ekmek gibi ekmek yemek, bina gibi binalarda oturmak, okul gibi okullarda okumak… Hayat gibi bir hayat yaşamak… Birilerinin elindeki gibi… Uzaklardaki birilerinin…


Bazı fotoğraflar da kitaplar dolusu anlatılacakları tek kareye sığdırır. Öylesine yoğun bir anlam taşır ki anlatmak için sözcüklerden fazlasına ihtiyaç vardır. Üç siyah çocuğun hayali ne ola ki? Tişört gibi tişört, pantolon gibi pantolon, ayakkabı gibi ayakkabı giymek, ev gibi evlerde kalmak, sokak gibi sokaklarda koşturmak, park gibi parklarda oynamak… Hastane gibi hastanelere gidip sağlık hizmeti gibi sağlık hizmeti almak… Maske gibi maske takmak… Hayat gibi bir hayat…


Yakın zamana kadar motorları ödün vermeksizin gürül gürül çalışan gemi salgın yüzünden duruyor şimdi. Hep yol alacakmış, hiç durmayacakmış sanılan; asla durmasın diye inşa edilmiş olan geminin batmasından korkuluyor. Bu durgunluk sürecinde insanlar düşünmeye de vakit ayıracak mı? Sorgulayacak mı kendisini? Soracak mı? Geminin neresindeyiz biz? Diğerleri neredeler, ne koşuldalar? Arasak bulabilir miyiz onları bu koca gemide? Onlara bir şeyler götürebilir miyiz? Bir şey gibi bir şeyler…


Temel hak ve özgürlüklerin sağlanmasında, temel yaşamsal gereksinimlerin karşılanmasında herkesin herkesten uzaklaştığı çarpık düzen, herkesin herkese yaklaştığı bir ortak paydaya evrilmeden adaletsizlik son bulmayacak. Geminin güvertesinden güneşe ve yıldızlara hep birlikte özgürce bakılamadıkça eşitsizlik makası kapanmayacak. Kürenin her bir noktasına değmeyen hiçbir hareket küresel nitelik kazanamayacak. Birilerinin gerçeği birilerinin ulaşılmaz hayali olduğu sürece dünya iyi bir yer olmayacak.


Geminin düdüğü tekrar çalmadan düşünmelisiniz. Geminin neresindesiniz?