“Para en büyük erdem sınavına dönüştü.”


“Geliriniz belli bir seviyenin altına düşer düşmez insanların kendilerine size vaaz verme ya da sizin adınıza dua etme hakkını bulmaları çok ilginç.”


"Beş parasız kalmaktan o kadar çok bahsetmiştiniz ki; eh, işte beş parasız kaldınız ve hala ayaktasınız."


“Gerçek dünyayla yüzleşen insanlara herkesten çok acınması gerektiği düşüncesi işte bu yüzden saçmadır. Gerçekten acınması gereken kişi, başından beri boş ve tekdüze hayat yaşayan, işlenmemiş bir zihinle yola çıkan kişidir.”


“Benim yöneltmek istediğim soru, bu hayatın neden sürdüğü; ne amaca hizmet ettiği ve devam etmesini kimin, neden istediği.”



George Orwell’ın otobiyografik kitabı olarak da geçen “Paris ve Londra’da Beş Parasız” 20.yüzyılın başlarında, iki büyük Avrupa kentinde; açlık, sefalet ve mücadelelere dayanan yolculuğunda geçirdiği yıllardan söz etmektedir. Karakterin adı kitapta hiç geçmemesine rağmen toplumsal meselelere yer yer hicivle cevap vermesi ve politik mesajların eserin içeriğinde bulunması, Orwell’ın kendi yaşamından kesitlere değindiğini söylemek mümkündür. Orwell kişisel deneyimlerinden de ilham almış, yaşadığı dönemdeki sosyal adaletsizlikleri ve yoksulluğu yakından gözlemlemiş ve eserine yansıtmıştır.


Eser; günlük harcamalarını sürdürmek ve faturalarını ödemek için Paris’te İngilizce öğretmeye başlayan genç yazarın öğrencilerinin ücretini ödemeden terk etmesiyle onu yoksulluk içinde yaşamanın çilesine düşürmesiyle başlar. Sadece bir veya iki hafta hayatta kalmaya yetecek kadar parasının kalması nedeniyle köklü değişiklikler yaparak Paris’te hayatta kalmaya çalışan genç yazar kentin buhranından kaçamamıştır.


İşsizlik sorunu nedeniyle özellikle bir yabancı için Paris'te çalışmak, yorucu ve büyük ölçüde bir köle gibi muamele görülmeye maruz bırakıyordu. Bunun sonucunda genç yazar  şarap ve sigara gibi keyfi,ardından kaçınılmaz olarak temel ihtiyaçlarını  keserek tasarruf etmeye başlamıştı. Kıyafetlerini de rehine olarak veren genç yazarın aldığı para ekmek ve tereyağı almak için yeterli değildi. 


Orwell; yoksulluğu, insanların yaşadığı zorlukları ele alırken aynı zamanda metropol ve modern insan temasını da işlemektedir. Onu birkaç gün idare ettirecek kadar para kazanmasını sağlayan rehineciye eşya bırakmaya gittiğinde tek tek insanlara numara verilerek seslenilmesi bize bireyin isminin, varoluşunun modern toplumda önemsizleşmesini göstermektedir. Beş parasızsan toplumda yerin yoktu ama bir rehinecide numaran oluyordu.


Dili ve detaylı karakter, mekân tasvirleriyle okuyucuları etkileyici bir yolculuğa çıkaran Orwell, Paris’te plongeur  (komi veya ayak takımı şeklinde çevirebiliriz ) olarak bir restoranda çalışan genç yazarın alt mutfakta sürekli zikrettiği  yağ ve yanık yemek artıklarından oluşan pisliği, müşteriye hazırlanan yemeklere karışan ter ve kokuyu, farelerin her yerde gezinmesini hissettirir öyle ki zamana karşı yarışan çaresiz işçi okuyucuya geçmektedir; okuyucuları gerçek dünyasından soyutlayıp bir anda o boğuk ve can sıkıcı ortama itmektedir. Meteliksizliği dipten uca okuyucuya tattırmayı başarılı bir şekilde sağlamaktadır.


Eserde lokalizasyonun değeri yoktur; alt ve üst tabaka çatışması, statükosu en ufak yüksek olanın ezici eylemleri, ırk veya cinsiyetin farklılıkları bağlamında bütün sosyolojik sorunların evrensel nitelik taşıdığını göstermektedir. Orwell, Modern insanın ortak sıkıntı paydalarında yer alması yönünde işçilerin kendi aralarında dayanışma sağlayıp onlara tahakküm kuran patronlarına karşı  haklar talep etmek adına grev yapmalarını üstünde vurgu yapmıştır. İnsanın bu şartlar altında bir olması noktasında durur ancak Orwell yorgunluktan bitap düşmüş işçilerin bu duruma isyan edecek halleri bile olmadığını da eklemiştir.


Üretim ve tüketim ekonomisi içinde işleyen sıradan vatandaşlar haklarından mahrum kalırken, varlıkları hayvansallığa daha yakındır, hayatta kalmaya odaklanmıştır. Sosyal alandan dışlananlar, Orwell'in kendisi tarafından sevecen ve çalışkan bireyler olarak tanımlanır. Eser bu bağlamda genç yazarın arkadaşı olan Boris karakterine işaret etmektedir.  Boris’in bir gün istediği refaha erişeceği inancı umut tacirlerine rağmen daima yüksek düzeydedir. Sıkı çalışır, eleştirir ama eğlenmeyi de ihmâl etmemektedir.


Eser diğer bir büyük kent olan Londra’da geçmektedir. Genç yazar Paris’ten Londra'ya iş fırsatı için döndüğünde parası iyice suyunu çekmişti. Geri dönme planlarını tamamlamadan önce, zengin bir ailede iş teklifi almıştı. Ancak aile, o gelmeden hemen önce tatile gitmiş ve onu en az bir ay boyunca işsiz ve para dışında bırakmıştı. 


Orwell kendinin de edindiği farkındalığı okuyucuya aktarmak için eseri şu şekilde bitirir :  “Yine de meteliksiz kalmanın bana kesinlikle öğrettiği bir iki şeyi gösterebilirim. Bir daha hiçbir zaman berduşların sarhoş birer ahlaksız oluğunu düşünmeyeceğim, bir peni verdim diye bir dilencinin bana minnet duymasını beklemeyeceğim, işsizler uyuşuksa buna şaşmayacağım, Selamet Ordusuna para vermeyeceğim, giysilerimi rehine koymayacağım, sokakta birisinin uzattığı el ilanını geri çevirmeyeceğim, şık bir restoranda yediğim yemekten tat almayacağım. Bu, bir başlangıç." 


Orwell diğer romanlarının distopik ögelerini bu eserinde karakterleriyle ve tahlilleriyle okuyucusuna ileterek fikir dünyasını açmıştır.