Mutlu değildim, mutluymuş gibi hissediyordum, iyiydim, bunun gitmesi demek benim yok olmam demekti çünkü kendimi mutlu personasının arkasına saklıyordum. Mutluluk maskesi acılarımı içime gömmüş, var olmuşçasına devam ediyordum. Hayatın mutlu insanların etrafında döndüğünü gözlemlemiştim ama bir gözlenişmiş; gerçek hayat pisliklerle dolu, iğrenç hayatlara gebeymiş. Nefret ettiğim şey gerçekmiş çünkü düş alemim güneşliydi, her şey; mutlu insanlar, her şey iyiydi, kötü yoktu düş alemimde. Gerçeklere adım attığımda aslında bir hiç olduğumu anladım. Varsın, oradasın, görünmüyorsun, en ufak bir şeyde yıldız gibi beliriyorsun. Bunca yıl iyi olmak için savaştım ama kötülük insanmış, kötülük refahmış. Modernleştiğimizden beri kötüymüşüz biz. Eskiden birini öldürdüğünde kötü olurdun ama bunun için sebebin olurdu, her şey için bir sebebin olurdu ama bu yok oldu, sebebin olmasa da öldürülüyorsun. Aslında şu anki çağımız da mitolojiden farksız, spiritüalizm bizim manevi duygumuzu yüceltir ama gerçeği kavramamız gerektiğini göstermez. Önümüze çıkan her insana iyi bakmak da kötülüktür çünkü insan zaten kötüdür. Şeytan kendisinden daha kötü bir ırk geldiği için tanrıya savaş açmış olabilir ama şeytandan ayıran fark, insanın duygulu varlık olması. Duygusunu yaşadıklarıyla köreltir ama duygu içindedir, başını köşeden çıkartır ve onu kullanman için seni vesveseler ama en ufak şeyde vicdanını avutur. İnsan budur işte; bir mermiyle yok olacak kadar yoka meyilli, buna rağmen yaşayacak kadar cesur.