Nedenini iyi bildiğin bir düşünceyi, davranışı irdelemek gerçekten acı verici bir şey. Biliyorsun ama bunu kabul etmek istemiyorsun. Kabul etmekten de ziyade, o gerçeği göz ardı etmek istiyorsun çünkü o gerçek muhtemelen seni konfor alanından çıkaracak ve mutluluğunu engelleyecek. İyi de biz bu dünyaya sadece mutlu olmaya gelmedik ki, mutsuzluk da yaşantımızın bir parçası. O zaman mutsuzluğun da yaşam formasyonumuzun yegâne parçası olduğunu kabul etmemiz gerekli.


Kısa ve acı bir örnek ile mutsuzluktan kaçışımızı özetleyeyim. Ülkemizdeki kadın cinayetlerini, şiddetini ele alalım. Duyduğumuzda, gördüğümüzde üzülüyoruz ama kısa bir süre sonra kafamızı çeviriyoruz. Böyle olayların yaşanmasının altında yatan nedenlere bakmıyoruz, düşünmüyoruz. Aslında düşündüğümüzde; bunun birkaç psikolojisi bozuk, cani, sadist kişilerin ötesinde daha kolektif bir olaylar zinciri olduğunu görürüz. Bunlarda bizlerin de sorumluluğu var. Sorumluluğumuz bunları görmezden gelmek ve en büyük yanlışımız olan, mantığa bürümek. "Ne yapabilirsin ki? Adam deli.", "Kadın çok damarına basmış adamın." Bu gibi sizin de aklınıza gelebilecek yüzlerce mantığa bürünmüş düşünceler var. Bunu sen, ben, o, şu yapıyor demiyorum; örneklemlerden toplumun geneline yayabileceğimiz düşünceler bunlar.


Anlattığım küçük ve beni çok üzen bir örnek. Bu gibi mutsuzluklar insana insan olduğunu, vicdanı, yaşayış amacını hatırlatacak şeyler. Zaten insanlar her şeyin farkında, sadece kabul etmek istemiyorlar. Zira gerçek, acı ve zahmetli bir yük. Bu yükün altına girelim yoksa yaşantımız hiçbir halta yaramayacak.