biz toplum olarak ve toplumu oluşturan bireyler olarak gerçekçilikten oldukça uzağız. hayatımızdaki renkler ya pembe ya da siyah olur. ''pozitiflik ya da negatiflik'' içeren hayat felsefeleriyle doluyuz. gerçekten ''gerçek''ten uzağız. olan rengi kabul etmek yerine onu kendi kafamızda boyarız. bizi hasta eden asıl etken de budur. sahtecilik, gereksiz iyileştirme, süsleme ya da bunun tam tersi. pembeciler, olayların kötü boyutunu hep gizlemeye çalışır; yerine tamamen iyimserlik katıp kötülükleri yok etmeyi üstlenirler. siyahçılar ise tamamen iyilik düşmanlarıdır, iyimserlik mi? bu bünyede ona yer yok! tamamen karamsar olmalı. ''hayat zor, yorucu yaşamaya değer değil'' gibi yargılarla sürdürmeye devam ederler hayatlarını.

insanlar neden gerçekleri kabul etmekten, onları oldukları boyutuyla incelemekten kaçınırlar, anlamam. sizce de asıl zor olan gerçeği değiştirmeye çalışmak, insanlara farklı yönü aşılamak için gereksiz çaba vermek değil midir? insanlar neden gerçeklerden kaçıp sahte kavramlara sığınırlar? 

kıvrımlı yollarla ya da hiç yol olmadan hangi çıkışa ulaşmaya çalışıyorsunuz? kendinizi kötülüklerden ya da kötü olduğuna inanıp güzelleştirmeye çalıştığınız şeylerden korumak sizi nereye götürecek? 

hayatta gerçekçiliği farklı algılayan birçok örneğin içinde yaşıyoruz. gerçek olmak bu yüzden artık çok daha zor. kaçmak, düşünceleri kaçırmak o kadar basitleşti ki asıl düşünce neydi, ne anlatmak istiyor, onu bile bilmeyecek kadar yoksunuz gerçeklerden. 

hayat felsefelerimiz darlaştı. pozitiflik ya da negatiflik çizgisini bozmuyoruz. yorumumuzu katmadan herhangi bir şeyi incelemek zor geliyor bize tüm çıplaklığıyla. anlam yüklüyoruz anlamsız şeylere ya da anlamlı şeylerin anlamlarını yok ediyoruz. 

biz sade halinden mahrum kalmış, aşılanmış beyinlerle dolduk. komutlarımız da üzerinde yürüdüğümüz yollar da bizi ''gerçek'' dışında her çıkışa götürdü.