Sensiz ne sultanın mührü ne bilginin hükmü var. Sende her derdin iksiri, mutluluğun sırrı var. Önce sen vardın yeryüzünde, sonrası yine sen. Ey her kaynağın membası, ey gönül deryasının anahtarı! Her neyi öğretmişsem öğrencilerime, bil ki önce seni anlatmışımdır. Her kimi övmüşsem aslında o senden kaynaklıdır. Hayatın izinde sen varsın. Her dersin içerisinde sen. Perdelere inat göster yüzünü. Göster ki yarasalar kaçsın mabedimizden. ‘Abc’den önce seni yudumlasınlar sınıfımın minicik çiçekleri. Bil ki bedeni ayakta tutan kan değil, sensin. Senin olmadığın yerde ilim ne ki, makam ne ki? Bütün hatalara bir toprak değil misin? O halde servet ne ki, can ne ki? Dünyanın ortak adıysan renk ne ki, dil ne ki?
“Aşk imiş her ne varsa âlemde
İlim bir kîl u kal imiş.”
Ruhumuz ezelden mayalı sana. Yoksan eğer yokluğu var bütün var olanların. Varsan yokluğu yok bütün yok olanların. O halde boyunlarına takılan “sevgi” olsun öğrencilerimizin en birinci gerdanlığı.
Ne bakkalda satılırsın ne manavda. Değerler mecmusundan oluşan bir mefkûresin sen. İdeal pompalayın küçük bedenli büyük yüreklere. Dünyayı değiştirme yetkisi verin onlara ve uğruna ömür tüketecekleri bir hedef. Korkmayın, kokmaz hiçbir zaman bir mecraya doğru akan su. Hayatın okul, ev ve kurs üçgeninden ibaret olmadığını hatırlatın çocuklarınıza. Anlatın bir tutkunun eteğine yapışmanın başarı öyküsünü ve sınav kaygısından uzak başarının sırrını da unutmadan. Sanal ortamda hiçbir zaman bulamayacakları bir uğraşları olsun. Rüzgârın önünde kuru bir yaprak gibi savrulmayan sağlam köklerle buluşturun sonra. Bunaldıklarında sığınacakları bir liman gösterin onlara. Zorlukları aşabilecekleri bir dayanak noktası sunun önce alfadan, kosinüsten bağımsız. Kurtarın onları on bin gün anlamsız, boş gözlerle okullara gidip gelmelerden. Çantalarında kitapların değil, bir mefkûrenin yükü olsun. Sınıfında, okulunda, evinde bir ülkünün sevdasına tutuşurken ikinci gerdanlığı da “ideal” olsun öğrencilerimizin.
Şaşma yeteneğimiz şaşılacak halde. Kaçımız televizyonun, radyonun, bilgisayarın neden ve nasıl çalıştığını merak etmişiz? Kaç kişi, yıldızlar neden yere düşmüyor diye sorgular? Şu bir gerçek ki “merak” hissiyatımız törpülendiğinden bu yana sorgulamayan bir hayat yaşıyoruz. Her şey nasıl anlatılmışsa öyle kabullenmişiz bütün sorularımızın cevabını. En müşkül soruların yerini saçma sorularımız aldı. “Türkiye’de en fazla bor mineralleri nerede çıkarılır? Bakır en fazla hangi ilimizde?” En fazla, en az, en aşağı, en yukarı, en yüksek. Yüzlerce bilgiyi depoladık hafızamızda. Düşünemedik borun, bakırın ne işe yaradığını ve nerelerde kullanıldığını. “Merak” hazinesiyle doğan çocuklarımızı bildik kalıplarımızla bitiriyoruz. Lakin böyle gitmemeli. Onu (ezberi) öldürdüğümüzde merak doğacak, o doğduğunda da şahsiyet gelecek. O halde üçüncü gerdanlığı “özgünlük” olsun mu öğrencilerimizin?
Bilgi küpü inşa etmeden olgunlaştırın onları. Sanatın en büyüğünün insanileştirme olduğunu bilsinler yeter. Etrafınızda pervaz eden minik elleri nasipsiz bırakmayın ellerinizden. Yüreklerinizden çıkan samimiyet ıslatsın okul koridorlarında gezinen çocuklarınızı. Ayrım yapmadan kucaklayın tüm öğrencilerinizi. Renkleri değişse bile bizim çocuklarımızdır onlar. En değerli varlığın insan olduğunu hatırlatın. Hatırlatın ki zarar vermemeyi, yetim malı yememeyi, devlet malına el uzatmamayı öğrensinler. Güneş, ışığını vermekle zayi olmaz. Sıra arkadaşlarından başlayarak iyilik ağacının ancak iyilikle çoğaldığını bilerek yaşasınlar. Büyüğe saygıyı, küçüğe sevgiyi salt kitaptan öğrenmeyecekleri bir prototip sunun onlara. O halde dördüncü gerdanlığı “değerler” olsun öğrencilerimizin o zaman.
Eğitimde aksiyon neredeyse lezzet orada. Hiçbir şeye müdahil olmamak, varlığınızın veya yokluğunuzun nötr olduğu bir dünya ne korkunç! İşe yaramayan boş konserve kutuları gibi sınıfınızın bir köşesinde mahzun kalmasın öğrencilerimiz. Okula gidip gelmelerin ötesinde bir şeyler katın onlara. Takdir edin ki kabul görmenin, işe yarama duygusunun tarifsiz tadına varsınlar. Değerli eğitimcim, cazibe merkezi olmayan bir okulun morgdan ne farkı var? Sanat ve spordan uzak tutmayın onları. Tozlu raflarda kalan kitapların tadına varsınlar. Albert Einstein ya da bir başkası olmanın yolunun laboratuvarlarından geçtiğini hatırlatın onlara. Toza, toprağa, rüzgâra karışsınlar çocuklarımız. Sanal âlemin değil tabiatın kucağında büyüsünler. Suyla, çamurla arkadaş olsunlar hep. Masmavi gökyüzünün seyrine dalsınlar. Fanus içerisinde saklı kalan değil, yürüyen dersleri olsun ve bir de eli ayağı. Gulyabani gibi ürkütmesin kimseyi. Belirsiz olmasın, boşlukta kalmasın tüm anlatılan hikâyeler. Beşinci gerdanlığı “yaparak yaşayarak” olsun o halde öğrencilerimizin.
Öğrencilerimizin;
Birinci gerdanlığı “sevgi” olsun.
İkinci gerdanlığı “ideal” olsun.
Üçüncü gerdanlığı “özgünlük” olsun.
Dördüncü gerdanlığı “değerler” olsun.
Beşinci gerdanlığı “yaparak yaşayarak” olsun.
Velhasıl her biriyle şu hayatta sağlam bir “piramitleri” olsun.