''Olmalı/olmamalı'', ''Yapılmalı/yapılmamalı'', ''...için mutlaka şu yoldan gidilmeli, öte tarafa hiç sapılmamalı'' ve daha nice kalıplaşmış, ezbere demeçler topluluğunun mimarı: -meli/-malı gereklilik kipleri...

İnsanın içinde kıpırdanmaya başlayan özgün, otantik yaklaşımlarının çiçek açmak üzere beliren tomurcuklarını hazırlıksız yakalayarak onları bir anda kurutuveren, insanın ruhunu -bir mağarada yıllarca aç bırakılmışçasına- adeta emen ve doymak bilmeyen bir canavar türü: Gereklilik kipleri...

''Mantıklı'', ''akılcı'' yaklaşımlar kostümü giydirilmiş bu canavarın saçmakta olduğu tehlikenin insanların belki de birçoğu tarafından farkında olunmaması hatta bunun aslında bir canavar olduğunun dahi tam olarak anlaşılamaması...

Oysaki ne büyük hadsizliktir gereklilik kipleri! Hiçbirimizin özel olmadığı ama hepimizin sıradan ve basit insanlar olarak kendi eşsizliğini barındırdığı ve zaten bu haliyle oldukça kıymetli olduğu şu dünya düzleminde ne büyük hadsizliktir gereklilik kiplerini sürekli olarak kullanmak; sanki tek bir doğru varmışçasına ve doğru olarak işaret edilen o şey herkesin doğrusu olmak zorundaymışçasına...

Ne büyük hadsizliktir; insanın sadece kendi spesifik yaşam deneyimlerinden yola çıkarak ve o yaşam deneyimlerini kendi özgün, biricik ve aynı zamanda bir beşer olarak kaçınılmaz biçimde sınırlı algılarıyla muhakeme edip birtakım sonuçlara vararak başkalarına gereklilik kipleriyle donatılmış cümleler kurması... Ve bu doğrultuda yapılan tüm o tespitlerin ve ulaşılan tüm o çıkarımların doğruluğuna ve bunların tabii ki diğer bütün insanların da doğrusu olduğuna müthiş bir inanmışlık, körü körüne bir kabul içerisinde olunması...

Peki neler oluyor sonrasında? Başlıyor bu insan ahkam kesmeye işte, karşısındaki ona fikrini hiçbir şekilde sormadığı halde. O sırada havada uçuşuyor gereklilik kipi canavarları tabii; olanca açlığıyla, emiciliğiyle... Eğer hedefin (buna maruz kalmakta olan insanın) o zamana kadar kendi kendine oluşturmuş olduğu güçlü, sağlam ve objektif bir bireysel değerlendirme mekanizması yoksa; vay onun haline! İlk bakışta gayet masum ve olağan görünen ama aslında adeta kıtlıktan çıkmışçasına aç ve kana susamış olan o canavarlar için müthiş bir ziyafet demek oluyor bu durum çünkü. Gereklilik kipi canavarları; hedefe vardıkları gibi hemen dişlerini geçiriveriyorlar o insanın içindeki umutlara, hayallere, henüz bireyselliğini yeni yeni keşfetmekte olan ve ortaya çıkma cesaretini ufak ufak göstermeye başlayan ama aynı zamanda özgüvensizliğini, çekingenliğini ve ürkekliğini henüz üzerinden atamamış olan parçalara. Ve emiyorlar onları doyasıya. O sırada insanın içi çekiliyor adeta, ruhu kararıyor, sıkıldıkça sıkılıyor, daraldıkça daralıyor ve o canavarları üstüne salan insan bir an önce sussun diye onun gözlerinin içine bakıyor yalvarırcasına. Bir yandan da kendi içinde uyumakta olan bir başka canavar uyanmaya başlıyor o sırada: Şüphe canavarı... Kendine şüphe, hayallerine şüphe, kendi perspektifinden algılamakta olduğu dünyaya, hayata, gerçekliğe şüphe, halihazırda olmakta olduğu şeye ve bu dünyaya olmak üzere geldiği şeye şüphe... Olanca şüphe uyanmaya başlıyor insanın içinde işte bu şekilde. Ondan sonraki süreçte ise -tıpkı çoğu zaman olduğu gibi- seçimler devreye giriyor: Bir diğer insanın onun üzerine salmış olduğu gereklilik kipi canavarlarının etkisiyle kendi içinde uyanmış olan şüphe canavarını mı dinleyecek; yoksa onları -gerekirse ayağında sallayarak- tekrar uyutup kendi içsel gücünü yeniden eline almayı mı seçecek? Bu seçimine göre de süreci şekillenecek. Ama bu seçimi yaptıktan sonra da her şey bitmeyecek. Çünkü gereklilik kipi canavarları birçok yerde, birçok insanın dilinde ve aynı zamanda şüphe canavarı da ha bire insanın kendi içinde elbette. Ama tüm bunlara karşı; insan kendi savunma mekanizmasını, bağışıklığını güçlendirmek üzere kendi bireysel mevcudiyetini daha yakından tanımayı, kendi özünden akmakta olanlara daha çok kulak vermeyi ve onları anlamaya çalışmayı, kendi içinde olup bitenleri daha iyi duyumsayabilmek adına farkındalığını içine daha bir sıklıkla yönlendirmeyi alışkanlık haline getirmeyi seçebilir mesela. Ve böylelikle dışarıdan yine gereklilik kipi canavarı ve türevleri geldiği ve onların etkisiyle kendi içindeki o sağlıksız, hiçbir marifeti olmayan şüphe canavarı uyanmak için gözlerini aralıyor gibi olduğu her an; aslında nelerin gerçekten kendisine ait olduğunu ve nelerin ona, onun özüne ait olmadığını en azından içsel olarak bir nebze sezebilir, hissedebilir ve ayrıştırabilir hale gelebilir belki de. Artık diğer insanların dayatmaya çalıştığı ezbere cümleler, koşullanmışlıklar, sorgulanmadan kabul edilmiş öğrenilmişlikler silsilesiyle donanmış demeçler topluluğu pek bir mana teşkil etmeyebilecektir insan için ve insan bunları artık sadece dinleyip geçebilecektir o noktadan sonra, güçlü bir irade ile.

Gereklilik kipi canavarının bu denli yaygın olduğu ve etrafta ha bire gezeleyip durduğu bir dünya düzleminde; herkesin bu tehlikeye karşı kendince önlemler alması iyi olabilir sanki. Ama umarım gittikçe azalır, azaldıkça da bir noktadan sonra nesilleri tükenir bu canavarların yine de... Ve bunun için; herkesin kendi özgün perspektifi doğrultusunda bu dünyayı, içinde yaşamakta olduğu realiteyi algılamakta olduğu ve dolayısıyla kendi bireysel hayatını da o doğrultuda yaşamayı seçtiği, herkesin kendine özgü ve birbirinden farklı, birbirinden renkli hayallerinin ve vizyonlarının olduğu ve onları kendi gerçekliklerinin birer parçası kılmak üzere belirli -ve belki de bazen çoğu insanın tercih etmediği, nadir- yollardan yürümeyi seçtiği, aynı deneyimleri yaşıyormuş gibi görünen insanların bile o deneyimlerin içerisinden aslında oldukça farklı hissedişlerle, oldukça farklı reaksiyonlar göstererek, oldukça farklı seçimler yaparak geçiyor oldukları ve daha nicesine ilişkin gerçekleri hatırlamak iyi olabilir belki de... Bunları artık kabul ederek, hazmederek, içimize sindirerek ve aklımızı, algılarımızı, vizyonlarımızı, kalbimizi daha da genişletmeyi seçerek, buna izin vererek yok edebiliriz bu canavarları elbirliğiyle... Ama yine de o zaman gelene kadar önlemlerimizi almakta fayda var elbette...