Bölüm I


Uyandım. Etrafımda görecek hiçbir manzara bulamayınca tekrar ovuşturdum gözlerimi. İçinde bulunduğum hayatı bir filmde görecek olsaydım belki başarısız bir bilim kurgu olduğuna ikna ederdim kendimi.

Hala alışamadın değil mi Sersem? Kalkıp yüzümü yıkadım. Şanslıysam bir hafta daha bize yetecek kadar suyum vardır bu kurak gezegende. Pembe renkli, çevresi silindirle kaplı tuvaletin içine girip suyu yüzüme vuruyorum.


Benim adım Sersem.

Burası da kendimi cezalandırdığım vakit gelmiş olduğum kendi gezegenim. Bu güzel gezegeni ilk ben bulduğum için şanslıyım, çünkü kimsenin bulamayacağı kadar uzakta, yıldızlar ötesi bir yerde burası. 


Aynaya bakınca kendimi tutamam, başlarım sohbete. Kendimle göz göze geliyorum, işte yine başlıyoruz... 

Sancılarla uyanmak nedir bilir misin? Ruhunun içindeki sancılara kulak verecek kadar yüreklenmek nasıl bir histir acaba? Sersem, buraya kaçtın da kurtuldun mu sanki? Kaç bakalım her şeyden, yürekliysen bir çözüm bulup geri döneceksin kendi dünyana. Kimsesiz geçireceğin bir ömür istemezsin değil mi? Elbet döneceksin işte...

Yatağıma geri döndüm. Bir manzaraya ihtiyacım var. Buraya kaçtım ancak yanımda getirecek bir manzaram bile yoktu.

Şu an kendi dünyamdaki insanlar büyük bir felaketin içinde. Buradan bakınca anladım bunun bir felaket olduğunu. Onlarla yaşarken her şeye alışırmışım gibi geliyordu. Ah insanlar... Alışmaya ve yaşamaya bağımlılar. Onların içinde yaşarken kendimi kaybediyorum sanki. 

Bu yüzden kaçıyorum buraya işte. Kendimi kaybetmemek için kaçmam gerekiyor, soluklanmam gerekiyor, onlara uzaktan bakmam gerekiyor.