geceye dönmemişken henüz gün

bana ise o mahzun, elemli yüzün.

urganını çektiğinde hayat, demiştin aramızdan

dilerim seni de azat etsin 

beni bırakıp gittiği gibi hüzün.

kabuk bağlamamış bir yaraya şahitlik eder

dün gibi hatırıma gelen kurşun saçması her sözün.


oysa

oturup o bahar gecesi

bir deniz kenarına

konuşabilirdik seninle usulca

güneşin neden yaktığını teni

kuşları kanatlandırıp 

insanı meraklandıran aşkın sebebini

-gülünçtür-

giden sevgilinin kalbi bir türlü terk edemediğini

ve eskitemediğini yüzyılların dahi bu koca âlemi.


baharı takardım çiçek diye, saçlarına

insanın insanı tanımadığı bu hengamede 

koparılmamış bir gül bulup getirirdim ya da.

ne bir eksik 

fakat bin fazla

bilinmelidir ki

seni eskitememiş hiçbir bahçe

açtırmamalı başka çiçeği toprağında.


beklerken yol azalır, dert biter diye

ayrılık giriyor aramıza her adımda,

kuralına göre tamamlansa da cümle

başlanmıyor artık hiçbir söze adınla.


çünkü ben ne kadar gelsem

o kadar gitmek yakışıyor sana.