Ve zaman, kendini kendinden ayırmaya o kadar razı ki. Bir yıldızın gökyüzünden silinip gidişi gibi yitiriyor önemini.
İnsanı insana küstüren; insanı dünyaya, insanı kendine kırdıran zaman yere düşen bir cam gibi tuz buz oluyor, binlerce parçaya ayrılıyor.
Dünyayı değiştiren, bilhassa dünyayı değiştirecek güce sahip olan zaman, yüreğimdeki sevgin karşısında öylece duruyor, şaşıp kalıyor.
Kendimden vazgeçişimi izliyorum günaşırı bir yerde. Yüreğimi karşıma oturtup senin yüzündeki her ayrıntıyı hayranlıkla seyrediyorum. Sana dönüşmüşüm. Kendimi yeniden bir başkasına dönüştürmüşüm.
Korkuyla, bir nebze acıyla takılıp kalıyorum şu ana. Akıbetim hakkında beynimde hiçbir düşünce varlığını koruyamazken yalnız ellerin siniyor göz kapaklarıma. Uzun parmakların, geniş avucun ve ellerimi sımsıkı sarmış olan güzel ellerin. Yüzün kalıyor, dudaklarının sağa doğru kıvrılışı. Beynimdeki düşünceleri okuyormuşsun gibi bakışın ve genel olarak dolu olan gözlerim karşısında dehşete kapılışın, anlamayışın.
Aslında yakınmak istesem, kalbimi birçok kez yere fırlatıp öyle çıkıyorum karşına, öyle tutuyorum ellerini. Mantığımı asla dinleyemiyorum değil, aksine beynim ve kalbim öylesine uyum içinde çalışıyor ki boyun eğip kokunu içime çekmekten başka bir çarem kalmıyor.
sevgilim.
Ellerindeyim.