Çok çabuk vazgeçiyorum her şeyden. Çünkü tutundukça daha çok kırılıyor dallarım. Bir dövme gibi yapışmış çıkmıyor korkularım. Her seferinde bahar gelmiş gibi yeniden doğuyorum. Sonra unutup doğmayı, yeniden ölüyorum. Kafam karışık değil sorular çok bulanık. Netleştirmek istedikçe uzaklaşıyorum sorulardan. Duymazlıktan geliyorum. Önümden yuvarlıyorum vurdumduymazlığı. Ellerim kanamaya başlıyor daha diken batmadan. Bardağın içindeki çay taşıyor daha koymadan. Tanışmadan ayrılıyorum bazı nüfus müdürlüklerinden. Sorma bana neden diye. Sebebi olmayan illerden göçüyorum. Yabancıyım buralara yirmi sekiz yıldır. Alışamadım hiçbir vedaya. Vedalar benim korkulu rüyam. Daha kaybetmeden kaybedeceklerime yanıyorum. Durup dururken yelkovan çaresizliğinde sevdiklerimin ölümüne ağıtlar yakıyorum.
Ne bu dağların aşığıyım ne de şenliklerin baş kahramanı. Sınırlandırılmamışken gökyüzü neden bizim etrafımız duvarlarla çevrili? Hangi papatya, gül güzel kokuyor diye ona hesap soruyor? Hangi akşam sabaha kavuşmuyor? Bulanıklık devam ediyor...