Nikolay Gogol Rus edebiyatında mizah ve ironi anlayışı en yüksek olan yazarların başında gelmektedir. Çocukluğu ve aldığı eğitimler nedeniyle din olgusu Gogol için son derece önemlidir. Yüksek ironi ve mizah anlayışı eserlerinde de görülmektedir. Bu durum özellikle eserlerinde kullandığı üslup ile kendini göstermektedir. Eserlerinde karakterlere verdiği isimler, mekanların takma adları ya da hitap şekilleri bu konu bağlamında örnek olarak görülmektedir.

           Gogol 1809 yılında Poltova’nın Soroçintsi kasabasında dünyaya gelmiştir. Çocukluğu babasının çiftliğinde geçer. Lise yıllarında ilk kez edebiyat ile uğraşmaya başlamıştır. Sanat anlayışının oluşmaya başladığı bu dönemde yazdığı eserlerinde edebiyata karşı yeteneği olduğunu fark etmiş ve bu düzlemde edebiyat ile alakadar olmaya devam etmiştir. Liseyi bitirdikten sonra sanat ile daha fazla ilgilenebilmek amacıyla Petersburg’a yerleşir. Bu dönemde “Gants Kühlgartsen” adlı romantik poemayı yazar. Bu eser Rus yaşantısından çok Alman yaşantısını anlatmaktadır. Eser herhangi bir başarı sağlayamaz. Bunun farkına varan Gogol eserin tüm nüshalarını toplar ve hepsini yakar. Bu eserin başarısızlığı sonrası kendisinin poema yazmaya bir yeteneğinin olmadığı kanaatine varır. Petersburg’da yaşadığı dönemde memurluk yapar. Bu zaman dilimi onun edebiyata yeni tipler kazandırmasında son derece etkili olmuştur. 1831 yılında “Dikanka” adlı eserini yayımlar. Bu eserle birlikte edebi çevrelerle yakınlaşmasını başlar. Puşkin’in bu eseri beğenmesi, onunla tanışmasını ve iyi bir dostluk kurmasını sağlar. Gençlik döneminde yazdığı “Mirgorod Öyküleri” adlı eseri ile edebi kişiliğinde yeni bir boyut atlar; eser tüm çevrelerce oldukça beğenilir. 1836 yılı itibariyle Puşkin’in yardımıyla “Sovremennik” gazetesinde çalışmaya başlar. Bu gazetede yadığı ünlü öyküler “Palto”, “Araba”, “Burun”, “Portre” gibi öyküleri yayımlanır, sonrasında bu öyküler “Petersburg Hikayeleri” adlı bir derleme halinde toparlanır. Gogol’ün edebiyata kazandırdığı “küçük insan tipi” Petersburg’da çalıştığı dönemde yaptığı memurluk süresinde edindiği izlenimlerine bağlı olarak oluşmuştur. Bu tip düşük rütbeli memurları simgeler. 1836 yılında “Müfettiş” adlı tiyatro eseri yayımlanır ve sergilenir. Ülkenin bürokratik sistemi ağı şekilde eleştirilmiştir. Edebiyat çevreleri eseri o kadar beğenir ki eleştiriler son derece olumludur. Lakin Gogol’e göre eser yeterli etkiyi yaratamaz ve yeterince beğenilmez. Bu nedenle İsviçre’ye gider. Burada konusunu Puşkin’in önerdiği “Ölü Canlar” adlı eserini yazmaya başlar. 1840 yılında eserin ilk cildini bitirir. Bu eser çok büyük bir başarı sağlar ve sanatının doruğu olarak nitelendirilir. Bu eserde Gogol’ün sanatını oluşturan tüm unsurlar bir araya gelmiştir. Ölü Canlar eserinde Rusya’nın her anlamda çürümüşlüğünü oldukça çarpıcı ve gerçekçi bir biçimde anlatır. Eserin yayımlanmasından sonra düzen savunucuları tarafından Rus insanını aşağılamakla suçlanan Gogol psikolojik yönden oldukça sert bir şekilde yıpratılmaya başlar. Baskılara dayanamayan Gogol tekrar İsviçre’ye döner ve eserin ikinci cildine başlar. Yazdıklarını beğenmez ve yakar. Eserin toplamda 6 cilt olduğu ve çoğunun yakıldığı için günümüzde bilindiği kadarının yayımlanabildiği bilinmektedir. Yaşamının sonlarına doğru büyük bir ruhsal bunalıma girer ve yaşamın bazı bilinmezliklerinin peşine düşer. Bu nedenle Kudüs’e gider ancak bu onun durumunu yalnızca kötüleştirir. Ruhsal bunalım sonra yalnızlık sebebiyle girdiği depresyon sonucu ölür.

Eserlerinde hiciv türünün önemli bir yeri vardır. “Dikanka Hikayaleri” adlı eserinde Ukrayna’nın halk öyküleri efsanelerini hicivle birlikte kaleme almıştır. Yazarın Rus edebiyatında “gözyaşları arasında gülme” üslup özeliği ilk kez bu eserde görülmektedir. Edebi sanatında küçük insan ve memur tipleri son derece önemlidir. 

           Gogol’ün eserlerindeki üslup ve hiciv özelliklerine bakıldığında dolaysız anlatı türünün kullanıldığı görülmektedir. Eserlerinin büyük çoğunluğunda aslında komik olmayan bir dizi olayın mizah ile birleşip çarpıcı bir anlatıma evirildiği görülmektedir. Eserlerindeki konuların aslında zayıf olduğu görülmektedir. “Bir uzun öykünün ya da tüm öykülerin başarılı olması için eseri yazan kişinin kendisi için tanıdık olan bir oda ya da sokağı betimlemesi yeterlidir.” sözü eserlerinde konu bulmak için büyük çaba sarf etmediğini göstermektedir. Puşkin ile aralarında geçen mektuplaşmalara bakıldığında bu durumun daha net olarak kendini gösterdiği görülmektedir: “Bana bir iyilik yapın bir konu verin, komik olup olmamasının bir önemi yok, yeter ki Ruslara özgü bir şey olsun. Bana bir iyilik yapıp bir konu verin ki ondan birkaç perdelik bir komedi oluşturayım, hem de sizi temin ederim en komiklerinden biri olacağına.” Gogol, çevresindekilerden kendisine sürekli yaşadıkları olayları anlatmalarını ister. Prokopoviç, Annenkov ve Ostrovski’ye yazdığı mektupların sonlarında bu ricasını mutlaka eklemiştir.

           Gogol aynı zamanda eserlerini bir topluluğa karşı okurken role girmesi ile tanınır. Prens Obolenski bu konuyla alakalı olarak şöyle der: “Kullandığı her ses oldukça netti ve ses tonunu sürekli değiştirirdi. Bu şekilde okunuştaki tekdüzeliği bozar ve okuru kendi düşüncesinin en derin yerini bile anlamaya zorlardı. Boğuk ve mezardan gelirmiş gibi bir sesle söze nasıl başladığını hatırlıyorum: “ Neden yoksulluğu ve yalnızca yoksulluğu sunmalı ki? Ve işte yeniden ücra ve unutulmuş bir yere düşmüşüz.” Bu sözlerinden sonra başını kaldırıp saçını geriye attı, kuvvetli sesiyle devam etti: “ Ama ne ücra köşe, ne unutulmuş bir yer!”, sonra Tentetnikov köyünün gösterişli betimlemesini yapmaya başladı.” Gogol’ün anlatışındaki uyum da eserinde yarattığı dünyanın uyumu gibi sade fakat gerektiğinde son derece tumturaklı ve yüksek sesli olmuştur. Ölü Canlar’ın Gogol tarafından okunmasına şahit olan Annenkov, “Plyuşkin’in bahçesini betimlerken öyle bir tavır takındı ki koltuğundan kalkarak o mağrur tavrı takındı ve insanlara tepeden bakan jestlerini sürdürdü.” Plyuşkin’in karakter yapısını kendi okurken bile bu denli canlı bir halde ortaya koyan Gogol, üslubundan da bu tarz özelliklere son derece sık yer vermiştir. Burada önemli olan şey, Gogol’ün eserlerinde dolaysız anlatıyı kullanmasıdır. Konuşma dilindeki canlı imgeler ve konuşmanın özünde yer alan heyecanlardan hareketle düzenlenir.

           Gogol eserlerinde oluşturduğu karakterler ve mekanların isimlerini bulma konusunda son derece başarılıdır. Bulduğu sözcüğün ses yapısı dolayısıyla söyleyişten kaynaklanan akustik son derece önemlidir. Karakterlere verdiği isimler, onların karakteristik özelliklerini de gösterir. Prens Obolenski bu durumdan şöyle bahseder: “Bulduğum bir şikayet defterinde halktan birinin bir konudaki eğlenceli yakınmasını okudum. Bundan Gogol’e bahsettim ve bana bu konuda benim ne düşündüğümü sordu. “Kim bu adam? Nasıl bir karakteri ve özellikleri var?” Ona bilmediğimi söyledim. “Bakın ben size göstereyim” dedi ve eğlenceli ve son derece değişik bir şekilde adamın dış görünüşünü betimlemeye başladı. Oldukça güldüm ama o gayet ciddiydi. Ardından bana Yazikov ile birlikte yaşarken kimi zamanlarda değişik karakterleri betimleyip eğlendiklerini ve her biri için birer ad uydurduklarını söyledi.” Karakter yaratmadaki ustalığı, bunu mizah ve hiciv ile harmanlayıp sunması ve her bir parçayı sanki gerçekten öyleymiş gibi kurgulayıp aktarması ile Gogol edebi sanatını son derece büyük bir ustalıkla kullanmıştır. Karakter isimleri için son derece fazla çaba gösteren Gogol isimleri bulup onlara uyan karakterler yaratmıştır. Örneğin bir ev ilanında gördüğü Çiçikov ismi Ölü Canlar eserindeki ana karakterde görülmektedir. Hatta rastgele de olsa karşılaştığı isimlerin kime ait olduğunu tahmin etmeyi çok sevdiği ve bu şekilde de karakterlerinde bu isimleri bağdaştırarak kullandığı bilinmektedir. Yazikov bu durumu şöyle anlatır. “Bir gün postanedeyken mektubun üzerinde bir isim gördü. Sonra o isme ait kişinin Ölü Canlar’daki generale benzediğini, kendisine onun yüzünü ve hatta beyaz bıyıklarını anımsattığını söyledi.” Gogol eserlerindeki karakterlerin ad ve soyadları ile özel olarak ilgilidir. Bu adlar her zaman gülünçtür. Aslında bir addır hepsi, fakat komik şeyleri anımsatırlar. Örnek vermek gerekirse: Kizyakolupenko ismi Rusçada kizyak(yakacak gübre) ve lupit (birbirinden uzaklaştırmak) ve -enko son ekinden oluşur. Bir başka örnek vermek gerekirse Belobruşkova ismi Rusçada belıy(beyaz) ve bryuşko(gömlek) birleştirilerek oluşturulmuş isim olarak görülmektedir. Burada Moliere ile aynı sanattan faydalanıldığı görülmektedir zira o da okuyucuyu bu tarz farklı ve komik adlar ile eğlendirir. Üslubunda isimlerin ve mekan isimlerinin anlamları son derece önemlidir, asıl mesaj onlarda gizlidir. Buradan konunun onun için ikinci sırada olduğunu görmekteyiz. Onun yarattığı kişiler davranışların birer donuk yansımasıdır. Eserlerinde mekanlara verdiği isimleri öylesine akıllıca seçer ki tek bir harf tüm anlamın son derece değişmesine sebep olur. Burada Gogol’ün “Palto” eserinde bu konuyla alakalı yaptığı açıklama önemlidir: “Kimi zaman Alçaklıklar ve Budalalıklar Dairesi(podlostey i vzdorov) olarak adlandırılan Vergi ve Tahsil (podatey i sborov) Dairesinde…” diye devam eder. Söylenişin bu denli benzemesinin komikliği ve yapılan söz oyununun açıklaması için Gogol şunu ekler: “Burada okurlar özellikle bu adlandırmanın geçekten de herhangi bir hakikat üzerine kurulduğunu düşünmesinler. Yok hayır. Burada yalnızca sözcük kökeniyle ilgili bir benzerlik söz konusudur çünkü. İşte bu nedenle de Madenler ve Tuzlalar Dairesi (gornih i solyanih del), Acı ve Tuzlu İşler Dairesi (gorkih i solyonih del) olarak adlandırılır.” Gogol’ün sözcük kökenleri ve onların cinaslarına özel olarak bir ilgi duyduğu görülmektedir.

           Görülmektedir ki Gogol, eserlerinde gerçeği oldukça çarpıcı bir biçimde ve mizaha bağlı olarak, sık sık cinaslara başvurarak sunmaktadır. Rus edebiyatında realizmin öncülerinden kabul edilen Gogol, 19. yüzyılda eser veren edebiyatçılar arasında kendine sağlam bir yer edinmiştir. Eserlerinde öylesine kendine has bir üslup kullanır ki bu onu ayrı kılan en büyük özelliklerden biridir. Eserinde herhangi bir durumu anlatırken konuyu biraz yumuşatır, cinaslar ve anekdotlar ekler ve anlatı tumturaklı bir yapıya bürünür. Sonrasında içinde hem gülme mimiği hem de acı çekme mimiğinin bir arada olduğu grotesk bir etki göze çarpar. Bu durum ise rahatsız edici bir halde değil, aksine son derece tutarlı bir şekilde karşımıza çıkar. Üslubunun en önemli özelliği belki de budur. “Palto” adlı eserinde ana karakter Akakiy Akakiyeviç Başmaçkin’in hikayesinden bahsederken okuyucu birden çok acıklı bir durumdaymışçasına bir hisse kapılır, sonrasında bir anda güldürülü öyküleme araya girip duygusal ve melodram yüklü anlatıyı sonlandırır, konu sapar ve eser yalın bir öyküden ustaca oluşturulmuş grotesk bir anlatıya dönüşür. Gogol’ün edebi kişiliğe ve üslubuna dair sayısız örnek verilebilir, unutulmaması gereken bu tarz bir üslup oluşturmanın son derece riskli olduğudur. Bu konuda Karamzin’in bu sözü her şeyi bize açıklamaktadır: “Eğer bunu başaramazsa yazar, güçsüzlüğünü herkese gösterir. Başardıysa da en güçlü onun kalemidir.”