Türk sinemasının değeri bilinmemiş belki de çoğu insanın bu yazıdan sonra merak edip izleyeceği bir filmdir Gölge Oyunu.

Film birçok sinema eleştirmenlerinin dediği gibi “mistik ve gerçeküstü” bir yapıttır. Türk sinemasında bu tür filmlerin sayısı oldukça azdır. Film 1992 yılında gösterime girmiş, yönetmeni Yavuz Turgul’dur. Oyunculuklarını Şevket Altuğ, Şener Şen ve Larissa Litichevskaya üstlenmiştir. Yavuz Turgul filmografisine bakınca Şener Şen ile ayrılmaz bir ikili olduğunu zaten fark edeceksiniz. Filmi tamamen anlatmak yerine izlemenizi rica ediyorum ve o yüzden spoiler olmaması için filmin tamamını anlatmıyorum. Fakat film iki samimi insanın arkadaşlığını konu alırken başlarına gelen bir olay sonrası hayatlarında olan değişimi gözler önüne seriyor. Film izleyicinin aklını karıştırırken zihnimiz bize “Ne oluyor ya?” dedirtiyor.


Filmin açılış sahnesi ve müzikleri beni gerçekten etki altında bırakmıştı. Eminim ki izledikten sonra sizler de o yüzleri ve müzikleri nerede duysanız hemen anımsayacaksınız. Açılış sahnesinde bir saz heyeti, bir perde önünde konuşmadan sadece kameraya doğru bakmakta. Gölgelerinin perdeye düşmesi bizlere Platon’un “Mağara Alegorisi” terimini anımsatıyor. Daha sonra saz heyeti güzel Türkçesi ile Abidin ve Mahmut’un “muazzam, insanın aklına durgunluk veren” hikâyesini anlatmaya başlar. Bu iki karakter hayat tarafından yalnız bırakılmış ve birbirinin parçası olmuş iki arkadaştır. Pavyonlarda komiklik yaparlar. Mesleklerinde çok başarılı olmadıkları aşikârdır. Daha sonra pavyona konsomatris olarak gelen kadın (Kumru) sağır ve dilsiz çıkar. Patron bu kadını pavyondan atarken kadın, Mahmut ile göz göze gelir ve çıkışta Mahmut, Kumru’yu alır ve evlerine götürür. Bu durumdan hoşnut olmayan Abidin her seferinde bu olaya karşı çıkmaktadır ve bu durum ikili arasında bir çatışma yaratır. Kumru’yu eve almalarından sonra hayatlarında olacak olaylar herkesi şaşırtacaktır. Ev sahipleri olan Büyük Hanım karakterine değinmeden edemeyeceğim. Füreya Koral güzel bir oyunculuğun yanı sıra Türkiye’nin en önemli seramik sanatçılarındandır. Filmde eşinin ölümünden sonra ölümü çok istediğini fakat yaratıcının kızmasından dolayı hiç uyuyamadığını ve yalnızlığını belirtir. Kumru’yu gördükten sonra Büyük Hanım’da farklı bir hissiyat canlanır. Bu olayın yanı sıra güvercin olayı bizlere mistik bir tarzda film olduğunun belirtilerini vermeye başlar. Kumru annesini aramaktadır. Mahmut, Kumru’ya yardım ederken Abidin parasız olduklarından şikâyetçidir. Kumru’nun o esnada cebinden para çıkartması ile Abidin ve Mahmut arasında olan çatışma bu arkadaşların arasını açar. Abidin ve Mahmut zıt insanı duygulara sahip iki dost olmasına rağmen ortak paydaları terk edilmişlik ve yalnızlıktır. Mahmut içine kapanık kendini insanlardan özellikle de kadınlardan soyutlamış bir karakter olmasına rağmen Abidin vurdumduymazlığı seçmiş ve terk edilmek yerine terk etmeyi alışkanlık haline getirmiş bir karakterdir. İkilinin tekrar bir araya gelmesi ile korkularını önce kendilerine sonra birbirlerine itiraf ettikçe iyileşir, daha gerçek ilişkiler kurmaya başlarlar. Kumru’nun hayatlarına girişi değişimi tetikleyen süreç olmuştur. Fakat film sonundaki olay izleyicinin aklını allak bullak edecektir.


Filmde es geçemeyeceğim bazı noktalar vardır. Özellikle müthiş oyunculukların yanı sıra harika bir senaryo, harika bir ışık ve kamera kullanımı Türk sinemasının bugünlere gelmesinde çok büyük rol oynamıştır. Film içinde olan imgelerden bahsedecek olursak pavyon adının “Rüya” olması, sahnede karakterleri kimsenin izlememesi, Hacivat ve Karagöz oyunu için hazırlanmaları ve bu karakterlerin de Hacivat ve Karagöz ile bağdaştırılacak zıtlıkta olmaları, filmin içinde bizlere aslında birçok ipucu veriyor fakat bu durumu ilk izleyişte anlamak bir hayli zor olacaktır. Ayrıca Kumru karakterine can veren Larissa Litichevskaya’nın oynadığı tek filmin “Gölge Oyunu” olması gizemli bir yapısı olan filmi daha ilginç bir duruma getiriyor.


 “Mahmut ve Abidin’in yaşlı ev sahibelerinin uyumak isteyip uyuyamaması, ölmek isteyip ölememesi de mitolojiden izler taşır. Adeta dişi bir Truva prensi Tithonus gibi eriyerek, yaşlanarak ölümsüz olabilmiştir. Kumru’nun onu elleriyle sonsuz bir uykuya yatırması onun düşler tanrısı Morpheus’la bağlantısını oluşturur. Fotoğrafçının ağzından duyduğumuz “Polaroidler yoktu” cümlesi fotoğraf filmlerinin banyo edildiği odadaki karanlığa işaret eder. Bu cümle uyku tanrısı Somnus’un ışık görmez mağarasına atıf gibidir.”(Egemen sanat)


KAYNAKÇA

https://medium.com/@egemensanat/g%C3%B6lge-oyunu-var-m%C4%B1yd%C4%B1-yok-muydu-kim-bilir-10f4fe4994b