XVI

Senden önce de vardı görünmez zincirler kollarımda

Ne var ki elindeki anahtar parlıyor umut gibi

Büyüledi beni arzusu özgürlüğün

Ey kız, uzat bana onu kendi ellerinle


Uzat bana bütün öykülerini

Hepsine birer kelime bulmak isterim ben de

Mutlu bir gelecek değil aradığım

Unutulsun isterim varlığım bedeninde


XVII

Hangi kulak duyabilir ki senin esrarlı sesini

Bütün dünya sağırdır senin o büyülü sesin karşısında

Değil mi ki küçük bir parçasısın sen de bu vahşetin

Fakat nedir seni bu görkemli kadifeyle süsleyen?


Aklım kurusa da son damlasına kadar

Senin için bir yer ayırdım orada zula niyetine

Delirsem de günün birinde bir tek seni hatırlamak için

Bir tek adınla yüzünü uyum içinde anmak için sadece


Şimdi batıyor ufukta o ışıldayan çehren

Diğer yarısına göçüyorsun alengirli dünyanın

Bak, bekliyorum bıraktığın yerde öylece 

Yarın için ümit ve özlem yaratır yarım günlüğüne batışın


Dinle, nasıl da anlamlıdır şimdi diğer tarafın şarkıları

Nasıl bir anlamsızlık içindedir şimdi koyup gittiklerin

Karanlığa gömüldü hasretinle bekleyenler

Nasıl neşelendirirsin diğer yüzleri karanlığı düşünmeksizin

 

İde’sisin sen seni henüz göremeyenlerin

Seni düşlerler onlar başka bir biçim bulamayınca

Sonsuz geceye doğru akıp gider adımları her birinin

Senin özleminle ararlar onlar ikizlerini 


XVIII

Yan anlamıdır var olman güzelliğin ve heybetin

Pek bir manası kalmaz onların sensiz

Düşündükçe çığlıklar parçalıyor kafatasımı

Hadi, kolaylaştır bunca sözcüğü anlamlandırmamı


Tek yolu ellerini tutmaktır esenliğin

Doya doya yaşamanın, doya doya ağlamanın

Ne farkı var ki hâlimin taştan okşamazken parmaklarını

Hangi manaya bürünebilir sana yazılmayan sözcükler


Yok, kayboldu cazibesi bitkisinden insanına dünyanın

Kalmadı kokusu gardenyaların, yitirdi sarılıklarını frezyalar

Gömülme ve kaybolma vaktidir tüm güzelliklerin

Onlar ki birer hiçtir sen temsil ederken onları


Onlar düşman bellerler seni hırsızlığın yüzünden

Bilmezler seçilmiş kişi olduğunu

Bizzat Tanrı’nın işaret parmağıyla seçildiğini

Daha da bir şey duyamazlar sana kıskançlıktan başka


XIX

Biraz gevşet ellerini boğazımda

Temin et ihtiyacım olan havayı nefesinle

Vadi zambaklarının oradayım, genç kız

Kalk gel şefkatli adımlarınla kutsayarak kara toprağı


Sen ki gizlice güttüğüm ruhtun bir zamanlar

Nereye gitsen takip ederdim seni heyecanla

Durup soluklanınca rüzgar olurdum gizlice

Cennetten çaldığım gölgeleri sunardım huzuruna


Hadi, soluklan dallarımın serinliğinde

Senin için boy attı bu meyvesiz ağaç

Ve rıhtımlarda kan ter içinde bir gemi

Taşıyor o ağacın meyvelerini başka limanlara


Şımarık bir çocuk koşuşup dururken oradan oraya

Dizleri nasıl da kanar sana varamadığı için 

Gözyaşlarını durduramazsın onun sarılsan da

Bir kez çaldın onun şekerlerini

Geri versen de uslanmaz artık

Fırlatıp atar hepsini, daha da affetmez seni