Gökten süzülen taş alev topuna dönüşmüş kuzeye doğru hızla yol alıyordu. Bir an o parlaklığı her şeyi yutacak gibi olsa da sonrasında sönüp karanlığa karışmıştı. Gece vaktiydi. Dolunay bulutların ardında perdeyi aydınlatan ateş böceği gibi loş bir ışık yayıyordu.

Lorik endişeliydi. Anlından akan terlere sövmekten sıkılmış, durmadan etrafında volta atmak canını sıkıyordu. Büyük bir aptallık yapmıştı. Affedilemeyen cinsten bir aptallıktı yaptığı. Sakin olmalıydı. Düşünmek için aklının sessizliğine ihtiyacı vardı ama kafasının içinde eşek arıları cirit atıyordu sanki.

Sakin olmalıyım dedi kendisine. Kelimeler bile ağzında yuvarlanıyordu. Sakin olmalıyım.

Dolay bulutların ardından sıyrıldığında sahili aydınlattı; sert gölgelerini kumların üstüne düşüren kayığının yanında ki Lorik’in terlerini aydınlattı. Deniz sakindi. Hafif bir meltem esiyordu. Kimsecikler yoktu Lorik’ten başka.

Kayaların olduğu yerden ayak seslerini işitti Lorik. El hızlıca kemerindeki bıçağına gitti. Sırtından akan terler çatalından götüne doğru yol alışını, nefesinin iğrenç kokusunu ve kalbinin deli çığlıklarını duyabiliyordu.

“Korkmana gerek yok. Benim, Kiri.”

Bu sesi tanıyordu Lorik. En yakın arkadaşıydı Kiri. Bu işe beraber girmişlerdi. İkisinin de kafası mızrak uçunda olmadığı için şanslıydılar. Şimdilik.

“Nere de kaldın be adam,” diye bağırdı Loirk. Sinirliydi. Tanrılar aşkın elbette sinirliydi.

“Kes sesini aptal, yerimizi belli etmeye mi çalışıyorsun.” Kiri yaklaştıkça beyaza çalınmış suratını gördü Lorik. Cesur Kiri, diyarın en amansız savaşçısı bile korkabiliyordu demek. Bu biraz kendisini insan gibi hissettirmişti. Tek korkak ben değilim.

Uzun sakalıyla öne çıktı Kiri. Belinde uzun kılıcı sarkıyordu. Yakışıklı suratını gizleyen pelerinin başlığı yağlı kafasına geçirmişti.

“Nerede kaldın tanrıların cezası. Burada altıma sıçarak tüm gün seni bekledim be!”

“Abartma Lorik. Yapılması gerek işler vardı.”

“Öylemi dersin orosbu çocuğu,” diye bağırdı Lorik. Bu sefer kendisi de çok ses çıkardığını fark etti ve kendine söverek etrafı dikizledi. Kimsecikler yoktu. Hemen buradan tüymek istiyordu.

“O veletle işimiz bittiğinden beri içimde tuhaf bir his var Kiri. Atamadığım bir his ve inan bana bu işi uzun süredir yapıyorum ve bu hissin ne demek olduğunu biliyorum. Hemen topuklamalıyız buradan. Hem de hemen.”

Kiri başlığını çıkardı. Saçları rüzgârla sallandığında ayrı bir havası vardı. Lorik adamın yakışıklılığına içinden sövdü. Bazı insanlar her zaman bir adım ileri de yaşıyor bu hayatı. Ama önemi yoktu. Onun kellesi de kendisi gibi tehlikedeydi.

“Bana bak Lorik. İş tamam. Kimsenin haberi yok ve en kısa sürede tüyeceğiz buradan. Sadece şu siktiğimin çenesini kapat olur mu?” dedi. Sesi demir gibiydi. Öyle konuşmayı fırlatıp atan cinsten. Lorik’i döven babasını hatırlattığından mı yoksa Kiri’nin tehlikeli yapısından mı bilinmez istemsizce susmuştu Lorik. Bu kadar pısırık olduğu için kendisinden nefret etti.

“Seni severim Lorik ama bazen tam bir baş belası olabiliyorsun,” dedi ve Lorik’in yanında geçip kayığının sol krişine oturdu. İç cebinden bir matara suratını ekşiterek içti. “Şöyle ki bir sorun var Lorik. Çocuğun gerçekten öldüğünü bilmem gerekiyor.”

“Kafayı mı yedin lan sen!” diye bağırdı Lorik. Pelerinin içine gömdüğü kanlı ellerini dolunayın ışığına fırlatır gibi çıkardı. Elleri titriyordu. “Yapılması gereken yapıldı tamam mı? Aptal sorularını kendine sakla da hadi siktir olup gidelim buradan.” Kanlı ellerini suçluymuşçasına tekrar pelerinin derinliklerine soktu.

Kiri pek etkilenmemişti. Suratı hala taş gibi ifadesizdi. Aklından bir şey geçiyordu. Lorik onun dalgın bakışlarından bunu seziyordu. “Seni tanırım Loirk. Uzun süredir beraber büyüdük ve ekmeğimizi paylaştık. Yumuşak kalbinin derinliklerindeki korkuna şahit oldum. O yüzden bana yalan söylemek istemezsin.” Rüzgâr estiğinde pelerini kıvrıldı, kılıcının gümüş kabzası parlıyordu.

Kiri ile olan mazisi eskilere dayanırdı. İkisi de sokaktan çıkmış çocuklardı. Zorbalardan dayak yerken arkasını hep Kiri kollamıştı. Güçlü ve oldukça iri olan bedeni ve zekâsıyla diğer çocukların korktuğu bir kişilikti. Lorik’te hayatta kalabilmek için onun gölgesi olmuştu. Kendisinden nefret edecek kadar çok hemde. O tüm başarıları ve zekice hırsız planlarını yaparken hep geride bırakılıp aptalca görevlere itelenmişti. Pısırk Lorik’i lakabı. Kiri’nin ise cesaretini öven birçok lakabı vardı. Olmak istediği kişiydi o, öldürmek istediği ve kendisini tiksindirecek kadar mükemmeldi o.

“Sana yalan söylediğim falan yok Kiri.”

“Bunu biliyorum. Eğer yalan söylediğini anlarsam ki bilirsin anlarım sana ne olacağını söylememe gerek kalmaz.”

Evet kalmazdı. Lorik bunu çok iyi biliyordu. Küçük bir çeteleri vardı. Osbur’da çetelerinden biriydi ve gereksiz bir aç gözlülüğü ile ünlüydü. Kiri’den çalmaya kalkıştığında herkesin fısıldayarak kaybolan Osbur hakkında dolusuna hikâyesi vardı. Kimse ona ne olduğunu bilmiyordu ama herkes ona ne olduğunu biliyordu. Olan şey Kiri’ydi.

“Hey bu saçmalıklar için zamanımız yok. Haydi, tüyelim buradan,” dedi Lorik.

“Her zaman çok yumuşak oldun Loirk,” dedi Kiri. Tekneye doğru korkuyla adıma atan Lorik durdu. “Tam da bu yüzden o cadının altınlarını alırken aklıma sen geldin. Hey dedim kendime. Bu işi aramızda ne iyi şekilde yapacak kişi Lorik olur dedim. Seni doğru kişilerle tanıştırıp saraya sokacağımı, aptal şakaların ve insanda acıma yaratan suratın ile doğru zaman soytarı olacağını biliyordum. Hiçbir kılıç eline yakışmazdı, karanlıkta gizlenemeyecek kadar korkaksın. Sana yakışan tek şey o tedirgin bakışlarınla tehlikesiz biri olmandı. Neden olmasın dedim. O çocuğa yaklaşıp, o prensi öldürecek kişi neden Lorik olmasın dedim.”

Bir sessizlik olmuştu. Kiri’nin suratında alaycı bir gülümseme vardı. “Sonra yıllar geçti ve sen rolünü çok iyi oynadın. O cadı bize bekle dedi ve bizde bekledik. Öyle değil mi?”

Bu bir soru muydu Lorik anlamamıştı.

“Öyle değil mi!” diye bağırdı Kiri. Sesi sinirden çatlamıştı.

“Öyle,” dedi Lorik sessizce.

“Aynen öyle Pısırık Lorik. Seni hep yanımda taşıdım… Neden biliyor musun? Çünkü beni daha güçlü gösteriyordun. Sana bir sempatim yoktu. Herkes gibi benden sana acıdım. İnsanda inanılmaz bir acıma yaratıyorsun.” Matarasından bir yudum daha aldı. Ağzını çalkalayıp kumlara tükürdü. “ama benim kimseye güvenemeyecek kadar zeki olduğumu unuttun Loirk. O saraya sızan tek kişi sen değildin. Seni gözlemesi için yırtık Poli’yi görevlendirdim. Ruhun bile duymadı. Bana söyledikleri ise daha ilginçti. Sen ve çocuk arasında geçen konuşmaları aktardığında endişelendiğimi anlamışsındır.”

Lorik yutkunmuştu. Birden deli gibi susadığını hissetti. Sanki boğazı güneşte kavrulan kum taneleri gibi dalgaları içmek için çırpınıyordu.

“O yüzden tekrar soruyorum Lorik. İşi bitirdin mi? Çünkü Poli bir şekilde burada değil. Saraydan çan sesleri yükselmiyor. Prens’in ölümü için kimse ağlamıyor. O yüzden mi bu kadar acele etmen.”

İri elleri kılıcın kabzasını kavradı. Başını yana eğip delici gözleri ile Lorik’e baktı.

Tam o sırada çan sesleri gürlemeye başladı saraydan. Uzaktan yankılanan çan seslerine karışan muhafızların sesi şehre yayılıyordu. Durmadan çalan çan sesleri Lorik’in suratında ki gergin ifadeyi silip uzaklara savurdu.

Kiri seslere kulak kabartı; suratında bir gülümseme ile tekrar Lorik’e baktı. “Sanırım seni hafife aldım adamım. İyi iş çıkardın. Kellemi mızrak uçunda göreceğime şüpheci birisi olmamı maruz görmezsin umarım. Aferin Lorik.” Ayağa kalktı. “Hadi şu siktiğimin teknesini denize sürüp siktir olup gidelim buradan.”

“Babam her zaman bir aptal olduğumu söylerdi. Kemeriyle bunu aklıma kazımak için de çokça da uğraştı,” dedi Lorik.

“Sen ne anlatıyorsun hadi atla kayığa.”

“Soytarı olarak prense yaklaştığımda hemen beni kabul etti Kiri. Buna şaşırmamıştın ama ben şaşırmıştım. Korku insanları daha iyi okumana neden olur. Korku seni iyi bir gözlemci yapar. Ve haksız da değildim. O çocuğun görüleri vardı. Ne olduğunu baştan beri biliyordu. Babasının sevilmeyen tek 2. Çocuğu. Ölünmesi gerek varis. Ve babasının emriyle cadının senle iletişime geçtiğini biliyordu. Benim kim olduğumu, korkularımı ve günahlarımı biliyordu Kiri.”

Kiri’nin suratında tekrar beyaza çalan bir korku belirdi. Eli yavaşça kılıcına gidiyordu.

“Bana korkucak bir şey olmadığı söyledi. Rolüme devam etmemi istedi. Bende ettim. Sonra odasında ki gizli geçitler geçirip kimsenin bilmediği sığınağına götürdü. Tarih, felsefe, tıp ve birçok şey öğretti bana. Yavaş öğreniyordum ama öğreniyordum Kiri. Aklımı kılıç gibi kullanmam için sivrileştirilmesi gerektiğe inandırdı bana.” Lorik pörsük duruşu konuştukça dikleşiyordu. Acıma dolu suratı gittikçe sertleşip cesurca bakan gözleri parlıyordu.

“bana korkularımı gösterdi. Onları yenmek için yollar açtı ve en önemlisi beni sevdi Kiri. Bende çocuğu sevdim. Merhamet bazen de o kadar kötü bir şey değilmiş. Babamızın ve sokakta ki açılardan daha uzakta kendimi ret etmek belki de aptallıktı. Her zaman senin gibi cesur ve zeki olmadığım için kendimi suçladım. Her zaman gölgenden ibarettim. Kendime hiçbir zaman şans tanımadım. O çocuk bu şansı elime verdi. Diyarın korktuğu çocuk.”

“Seni orosbu çocuğu,” dedi Kiri. Kılıcını çekmişti. Adımları Lorik’e doğru hızlandığında bir ok ıslık çalarak ayaklarının önüne düştü. Korkuyla etrafına baktı. Arkasında sahil önünde yılların dayandırdığı kayalar vardı. Tepesinde karanlığa bürünmüş bir bölük asker. Ellerinde yayları ile heykel gibi bekliyorlardı.

“Bir planı vardı. Ölmesi gerek çocuk değil kraldı. Ve evet. O elimdeki kan prensin değil krala ait Kiri ve Polin’e.”

“Şimdi ne olacak Lorik. Beni de mi öldüreceksin. Sen böyle birisi değilsin.”

“Eskiden değildim. Şimdi görüyorum ki kaderimi senin gibi insanların elinde karanlığa gömmeyeceğim. Benden beklenenler ve beklenmeyenler. Hepsini siktir et. Ben Lorik’im kimsenin gölgesi değil.

Lorik elini kaldırdı. Yaylar rüzgarda gerildi ve Kiri kılıcını savurmak için ileri adım attığında tek duyulan ıslık sesleriydi. Kumu ıslatan kanlar etrafa usulce yayılmıştı.