Nijni – Novgorod, 1898 Kasım ayının ikinci yarısı


Azizim Anton Pavloviç,


Birkaç gün önce Vanya Dayı’yı gördüm; gördüm ve kadınlar gibi ağladım… Kahramanlara bakarken, sanki, kör bir testere kalbime giriyor, kalbim testerenin dişlerinin altında büzülüyor, inliyor, parçalanıyor gibi geliyordu. Benim için, bu Vanya Dayı harikulade bir şey, yepyeni bir tiyatro buluşu; bir çekiç, kaldırıp seyircinin boş kafasına indirdiğiniz bir çekiç…


Vanya’nın son perdesinde, uzun bir susuştan sonra, doktor Afrika’nın sıcağından bahsederken dehanızın önünde kendimden geçerek titredim, dehanızın önünde kendimden geçerek, insanlığın, kendi renksiz ve düşkün varlığımızın önünde de ürküntü duyarak titredim. Orada nasıl şiddetle kalbe vuruyorsunuz ve ne isabetle vuruyorsunuz. Çok büyük bir kabiliyetiniz var. Çok rica ederim, bu vuruşlarla nasıl bir çiviyi çakmak niyetindesiniz? Bunlarla insanı mı dirilteceksiniz? Bizler acınacak varlıklarız, gerçekten, sıkıcı kimseleriz. Mızmız, hırçın kimseler… Bir şeye yaramaz varlıklar olan bizleri, bu et yığıntılarını sevebilmek, acıyabilmek, yaşamlarına yardım edebilmek için bir fazilet garibesi olmak gerek; ama yine de insanlara acınıyor. Faziletli bir adam olmaktan çok uzak bulunan en bile Vanya’ya, piyesin öteki kişileriyle birlikte Vanya’ya bakıp hıçkırıyordum; ağlamak aptalca bir şey, ağladığını söylemek daha da aptalca bir şey ama ne yapayım. Bakın, bana öyle geldi ki, sanki bu piyeste insanları şeytanın soğukluğuyla ele alıyorsunuz. Kar nasıl kayıtsızsa, fırtına nasıl kayıtsızsa, siz de öyle kayıtsızsınız…

Ters bir şey söyledimse bana kızmayın. Ben kaba saba bir köylüyüm. İyileşmez bir de hasta ruhum vardır. Zaten düşünen adam ruhu da hep öyle olmalıdır ya.

Gözlerinizden öper, sağlık ve çalışma isteği dilerim. Sizi ne kadar överlerse övsünler, yeteri kadar değerinizi bilemiyorlar ve bana öyle geliyor ki, sizi yanlış anlıyorlar.


A. Peşkov