“Gotik” kelimesi esas itibarıyla, eski bir Germen kabilesi olan Gotlarla, Germenlerle ilişkili olmak anlamına gelir. Ancak sonraları bu kavram, Avrupa Orta Çağ’ının mimari üslubunu ifade etmek için kullanılmıştır. Gotik üslup özellikle kilise, katedral ve şatolarda kullanılmıştır. Gotik mimarinin en önemli özelliği ayrıntılı süslemeler, yüksek pencereler, kasvetli odalar, heykeller ve karanlık zindanlara sahip olmasıdır.


“Gotik roman” terimi ise İngiltere’de 18. yüzyılda yazılan, Hristiyan Orta Çağ’ının esrarlı ve kasvetli manastır ve şatolarında geçen korku dolu hikâyeler için kullanılmıştır. Bu anlatılarda istenilen korku yaratılmak için kişilerin tanıtımının yanı sıra mekânın atmosferi de yoğun şekilde verilir. Gotik roman, romantizm akımının doğmasında oldukça etkili olmuştur.


Gotik roman kavramı 1800’lü yıllarda anlam genişlemesine uğramıştır. Artık terim sadece manastır ve şatolarda geçen anlatılar için kullanılmaz; insanda korku uyandıran kasvetli mekânlarda geçen ürpertici olayların anlatıldığı eserler için de kullanılmaya başlanmıştır. Bu anlamıyla gotik romanın en bilinen eserlerinden biri, Mary Shelley’nin Frankenstein adlı romanıdır. Edgar Allen Poe da gotik tarzda eserler vermiştir. Vampir anlatıları ve filmleri, bazı müzik gruplarının da gotik tarzda ürünler verdiğini görmekteyiz. Genişleyen anlamıyla gotik unsurlara Türk edebiyatında Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın cin, peri, hayalet gibi doğaüstü varlıkların konu edildiği eserlerinde rastlamaktayız. Edebiyatımızda Hüseyin Rahmi’nin yanı sıra Kerime Nadir, Ali Rıza Seyfi Seyfioğlu, Kenan Hulusi Koray, Suat Derviş, Nezihe Muhiddin’in eserlerinde gotik etkiler vardır. Günümüzde Hakan Günday, Sadık Yemni gibi yeraltı edebiyatı yazarları gotik unsurları sıkça kullanmışlardır.