Kaldırım Taşlarına Dair


“Bu yıldızsız gökyüzünün aynısından bir de benim kafamın içinde var. Yıllar geçti, bir yıldız bile uğramak bilmedi. Yıldızlar gücendi bana sanırım Asuman.”


Gökyüzüne kenetlediği bakışlarını Asuman’a çevirdi. Asuman’ın gözleri ona pek değmezdi, o konuşurken ya gökyüzüne ya da yara bere içindeki ellerine bakardı. Bu kez gözleri ellerindeydi, sağ elinin üstündeki yeni kabuk bağlamış yaraya uzun uzun bakıyor, iç çekiyordu.


Asuman onu anlıyordu, anlamıyor olsaydı gözlerini bu denli kaçırmazdı. Yarasına aşina olduğu bir ruhun suratına bakmak bir aynaya bakmaktan farksızdı. Aynı gözyaşlarının eskittiği çehrelere sahip iki fani hep birbirlerine sırtını dönerdi. O öyle yapmıyordu, yapamıyordu, Asuman’ın ona arkasını dönen sırtına dahi bakardı. Elinden başka bir şey gelmiyordu Deniz’in. Günlerce, haftalarca kaldırım kenarlarında onu dinleyen bu kadın konuşamıyordu. Ondandır ki gözlerinden, gözlerinin değdiği yerden, omuzlarının çöküşünden, yumruk yaptığı ellerinden, göğsüne çektiği bacaklarından dinlerdi o Asuman’ı.

Sahi, Deniz onun isminden bile bihaberdi, bir tek sokak kaldırımlarında Deniz’in zehri akarken Asuman’dı o.


“Beni anlıyorsun değil mi? Ebedi bir pranga takılmış zihnime. Tüm güzel şeyler yasak; kelebekler, ninniler ve yıldızlar yasak. Olmuyor Asuman, kendimle göz göze gelmem bile yasak, tüm aynalar kırık. Ben kendimle yıllardır bir çift laf edemedim, anlıyor musun? Bana dair ne varsa susuyor.” Asuman ona bakar gibi oldu ama hemen sonra gözlerini gökyüzüne dikti. Gözünün kenarında firar etmek üzere olan bir gözyaşı gördü. “İş bu ya, sen de susuyorsun Asuman.”


Gözyaşı aktı. Asuman’ın ruhunun katranı önce yüzüne sıçradı, sonra omuzlarına. Katran öyle ağırdı ki sokağa yansıyan silüeti gitgide küçüldü. Zaman durdu, akrep ve yelkovan yaratılışına isyan etti, aylar öncesi düştü Deniz’in gözlerinin önüne. Kaldırımın en ucunda anne karnındaki henüz dünyanın kederinden, zulmünden habersiz doğmamış bir çocuğun duruşuyla gördüğü, tüm kahkahaların, bağrışmaların ortasında için için ağlayan Asuman’ın silik hatırası… Belki de Asuman, o gün bu dünyaya hiç adım atmamış olmayı diliyordu. Anne karnında yitip gitse ruhuna bu dikenler batmazdı, oluk oluk kanamazdı hatırındaki her an.


“Annem ağlardı, çok ağlardı. Biz onun en büyük kusuruymuşuz, ömrüne çelmeymişiz. Ona dair hatırımdaki tüm anlarda gözlerinin altı yüreği kadar siyah. Birinde duvarın dibinde zemini hıncını ondan almak ister gibi yumruklayarak çığlık çığlığa ağlıyor, bir diğerinde gece annemin hıçkırıklarının sesiyle uyanıyorum. Annem tek bir anımda gülümsüyor.” Kahkahaları yankılandı Deniz’in, Asuman irkildi ve yanında kaldırıma ellerini dayayarak gülen adama baktı. Gözlerinden akan yaşlar kahkaha maskesini yırttı ve düşürdü. Başını yana eğdi Deniz, gözleri her an göz pınarlarından yanaklarına intihar etmeye meyilli yaşlarla doluydu. “Bir tek canından vazgeçtiğinde gülümsüyordu Asuman.” Annesinin kahkahalarından mahrum kalmış çocukluğunu susturmak ister gibi yumruk yaptığı sağ eliyle alnına vurdu birkaç kez.


Öfkeyle, bitmişlikle tekrar konuştu; yara izleriyle bezeliydi sesi. “Annem öldüğünde on bir yaşındaydım. Okuldan gelmişim, açım. Televizyonda son ses siyah beyaz bir film oynuyor. Mutfaktan pişen yemeğin kokusu geliyor, bakıyorum, ocağın altı açık hâlen, henüz hazır değil diye omuzlarım düşüyor. Okulların kapanmasına az kalmıştı, hava çok sıcaktı o gün, serinlemek için yüzümü yıkamak istedim. Banyonun kapısını tıklattım belki annem oradadır diye. Ses seda gelmeyince olmadığına kanaat getirip açtım. Oradaymış Asuman. Annem fayanslara boylu boyuna uzanmış; solgun, kan revan içinde. Ama gülümsüyor, öyle bir gülümsüyor ki sanki zindanından çıkışı sonunda bulabilmiş. Ayda yılda bir görebildiğim babamı arıyorum kocaman bir gülümsemeyle, bir yandan gözlerimden yaşlar boşalıyor. Ben aklımı o gün yitirmeye başladım Asuman. On bir yaşında, annemin cesedinin başında.”


Gözlerini kapattı Deniz. Telefonun diğer ucundaki babasına fısıldayan on bir yaşı belirdi. "Annemde bir terslik var baba, gülümsüyor bir kere. Anne diyorum, susuyor. Seni seviyorum bile dedim, kıpırdamadı. Oysa bunu ne zaman söylesem çok ağlar, kızar, bağırır. Bunları yapmasını istediğimden değil. Susmasın diye. Baba… Ne olur gel, yerde kan var, annemin suratında tebessüm."


Asuman’ın hareketlendiğini hissedince gözlerini araladı. Asuman’ın ellerindeki yaralar kanamaya başlamıştı ama Asuman onlardan bihaber gözleri karşısındaki duvarda, ellerini kaldırıma sürtmeye devam ediyordu. Sonra eli göğsüne gitti, beyaz elbisesinin yakasını kavradı, oraya gömülü ne kederi varsa söküp atmak istermiş gibi çekiştirdi, tırnaklarını boynuna geçirdi. Beyaz, parmak boğumlarındaki kırmızıya bulandı. Deniz genç kadının ellerini tutmaya çalıştı. “Yapma ne olursun. Anlattıklarım bir hatırana mı dokundu bilmiyorum, bana hiç kulak kesildin mi onu da bilmiyorum ama yapma Asuman.” Kadını kendine çekti, gözlerine uzun uzun baktı, biliyordu çünkü onun gözleri pek sevmezdi onunkilere değmeyi. Göz kapakları bile titriyordu Asuman’ın. Elini yanağına götürdü. Teni öylesine soğuktu ki geçmişinin gölgesinde üşüyordu sanki.


“Çünkü sen kendi vücuduna ne eziyet edersen et, kafandakiler susmayacak. Yaraların tekrar tekrar kanayacak, acın güzel olan her şeyi silip süpürecek. Ya geçmişinin kiri pası içerisinde son hız kan kaybederken benim gibi aklını yitireceksin ya da kurtuluşun sirenleri bir gün senin için çalacak.” Asuman gözlerini kapattı, göz yaşları Deniz’in avucuna akarken alt dudağı titriyordu. Genç adam, avucuna diktiği gözlerini çekmeden kırık bir sesle konuştu. “Ben bu savaşı kaybettim Asuman. Gerçekle hayal öyle birbirine kenetli ki kafamın içindeki savaş meydanında, mesela annem hâlen nefes alıyor orada. Ama sen de gülüyorsun orada, şarkı bile söylüyorsun geceleri bana. Düşünsene, benim hastalıklı zihnim bile böylesine güzel bir Asuman’a gebeyse sen kendi zihnindeki savaşından nasıl galip çıkarsın.” Genç kadın titrek bir nefes aldı, kayıplara mahkûm yaralı bir kadının galibiyetlere hasretiyle doluydu nefesi. “Hayatındaki tüm talihsizliklere koyduğu virgülle ömrünün akışını değiştirmiş tasasız bir Asuman. Hâlen yaraları var ama kahkahalarının arasında bir sızlama dahi hissetmiyor. Zihnin reenkarne edilmiş, tüm yaralarından tekrar doğmuşsun.”


Rüzgârsız, sessiz bir geceydi. Sokak lambaları bakımsızlıktan sönmeye yüz tutmuştu. Deniz, gözyaşlarının arasından gerçekliğe inat gülümsüyordu.