Dedim ki gittikçe soğuyor göğsüm

Zamanla kararıyor parmak uçlarım

Ütüm eskiyor

Bir çıkar yol bulmalı

Artık çoğula kaçmayan sebeplerim var birbirinden ayrı

Bir oluyorlar bazen

Soğuyor göğsüm üşüyorum


Bir ince omuz hissediyorum sırtıma dayanmış

İleri itiyor

Benim tanıdığım kadar onu

İstemiyor

Bazı şeylerin mükellefi şu durmak bilmeyen kalbim olsun istiyorum

Zihnim seni tanımıyor


Sadece şu ince omzun

Sadece şu kolların


Gözlerim bir ucundan başlardı senin sonuna kadar cesaret edemezdim

Elbet bir yerde bittiğin doğruydu işte o kabul edemeyen benim

Çatalı çektikçe uzayan her neyse dediğim şeyler gibi

Bakışlarım bir sonu bulmaz kuyu dibini arardı sende, bitmesin isterdim

Kısılırdı gölgeli boynun bir derin nefes çekerdin

Var oluşunun ihtişamlı devamına şaşkınlığım

Artık sırtımdan hissi gitmeyen omuzlarında kaldı


Dedim ki tut kaldır beni ne kadar ayakta olsam da

Uzan uzanabildiğin kadar ben yetinirim

Tut kaldır mecalin yoksa da

Kalkar bir çay demlerim

Her gelirsin sandığım akşam gibi


Bitir şu demi


Dedim ki gittikçe soğuyor şu göğsüm

Beni altıncıdan kurtar, cumartesilerden sıkıldım

Belirli günlerden nefretim yılın büyük bölümünü kapsadı artık

Yirmi Eylül'de yaptığın peynirli börek

Paçoz komşunun perdesiz akşam tiyatrosu

Bizim şaşıp kaldığımız bunca şey hala devam ediyor bitir şu demi

Çıkıp gittiğin gün gibi hani


Bu günlerde esiyor İstanbul bir inilti olarak aldım ben bunu

Yeditepe'nin hangileri birbirine küs bu salondan kavraması epey güç ama deniyorum

Tek bavulla yol aldığın istikamete doğru ıslıklar savuruyorum İstanbul eşlikçi

Güz eşlikçi

Çoktan kapanmış mahalle esnafının rüzgarda kepenkleri zil çalıyor ben inilti olarak aldım bunu

Dokuz yıldır ağlamıyorum

İstanbul gocundu

O ağlıyor


Altından kolayca kıvrıldığım korku avanaklığı koleksiyonum

Yani, açık Türkçeyle pişmanlıklarım

Tabloların yerini aldı

Yazıyorum

Sen

Affeder misin bilmem aşmam gerekenleri not aldım

Öyle de kaldı


Gülümsüyorum asıl kabahatli sen değilmiş gibi


Tablolar bazen çürüdü diyorum, bu biyoloji sanrısı nerden geldi bilmem

Anca kokuyor onlar

Parmak uçların gibi



-dedim ki gittikçe soğuyor göğsüm

Adı önemsiz alelade sokağın birindeydik yeter ki ikimizdi

Bazı şeyleri sadece tokatların çözerdi bozulup duran ketıl gibi

Benim hala ellerim kaskatı parçalıyorum her şeyi

Gittin gideli epey değiştik çoğu ayna ve koyu kırmızı jiletlerim

Ellerim hala kaskatı benim



Gözlerim

kurudular


Nasıl yapabildiğini binbir uğraş anlamadığım şeylerin yokluğuyla

Aynı halının şahitliğinde

Tekrar ve tekrar yinelemeye mahkum kaldığım günlerin birinden yazıyorum bunları sana


Demek istedim ki

Bitir şu demi