"Çalışmaktan başka çarem yok" dedi kendi kendine, ekran ışığından başka bir ışık bulunmayan o odada yorgun gözlerini kırpıştırırken. Kalın kemik çerçeveli gözlüklerini hafifçe kaldırarak gözlüğün burnuna baskı yapan noktasını sertçe sıktı. Bu her zamanki gibi rahatlatmadı onu; gözlüğünü sertçe çekerek çıkarttı, öyle bir çekişti ki bu kulakları bu kadar içe dönük olmasa canını acıtabilirdi. Ama o bunu düşünmedi, masaya fırlattığı gözlük ufak bir kavisle etrafındaki cisimleri kendi gerçekliğine doğru bükerek kısa bir mesafe ilerledi. Önce köşedeki duvar kirişini elden geçirdi. Sonra bilgisayar klavyesini biçimsiz bir plastiğe indirgedi ve mutlak zamanın sonsuzluğu içerisinde hatırı sayılır bir süre masayla sürtüşmesini sürdürdü. Olması gerekenden daha uzun bir zaman dilimini işgal eden bu devinimden adam haberdar değildi. Başını avuçlarının arasına almış bir dal gibi şekilsiz parmaklarıyla alnına baskı yapıyordu. Parmakları büyük bir gerilimle, ezmek istercesine yüzünü tutuyor, alnına çivilenmiş parmak uçlarındaki beyazlık gittikçe artıyordu. Adamın parmakları gerilimden titriyor, sürtünme sesi ise giderek pesleşiyordu. Birbirinden sadece yarım metre kadar uzakta meydana gelen bu iki gerilim ufak bir çınlamayla aniden nihayete erdi. Gözlük yolculuğunun sonuna gelmiş porselen kupaya çarparak durmuştu. Varlıkla yokluk arasında kendisine anlamlı bir yer tayin edilemeyecek kısalıktaki bu ses adamın zihninde hipnoz bozucu bir etki yarattı. Önce parmakları gevşedi ve kızıllaştı sonra yavaş yavaş yüzü aydınlanmaya başladı; aniden sakinleşmişti. Gözlerini araladığında her sabah yaşadığı o hissi tekrar etti. Bulanık silüetler görüyor ve hemen gözlüğüne ulaşmak istiyordu. Gözlüğüne doğru uzanırken bir yabancılık hissiyle ürperdi. Odasında, masasının başında oturduğunu biliyordu ancak silüetler ona tanıdık gelmiyordu. Bunu düşünürken parmaklarında gözlüğünün soğuk demirini hissetti ve tüm garip hislerine bir nokta koymak adına çıkardığı hışımla yine gözlerine taktı gözlüğünü. Bir saniye içerisinde ani şokla önce kasları gerildi, omuzları toplanarak yükseldi ve bu yükselmenin doruk noktasındayken kollarını dirseklerinden bir makine gibi kırarak titreyen parmaklarıyla gözlüğüne uzandı ve sertçe çekerek çıkardı. Bu sefer çekişin sertliğinden kulaklarının arkası yanmıştı ama aldırmadı, sertçe gözlerini ovaladı; silüetler değişmiyordu. Bir an duraksadı, her şeyi yavaş ve sakin biçimde yaparsa bir şeylerin yoluna gireceğini düşünerek derin nefesler aldı. Sonra gözlüğünü nefesiyle buğulayarak özenle sildi ve telaşını gizlemeye çalışan bir edayla elinden geldiğinde düzgün bir şekilde gözlüğü gözüne yerleştirdi. Nedense bunu yaparken gözlerini kapatmıştı. Görmek zorunda olduğu bir şeyden korkar gibi temkinli bir şekilde gözlerini araladı ancak değişen hiçbir şey yoktu.
(devamı gelecek)