Gruplaşma, gruplaşma... Nedir bu gruplaşmanın tanımı? Sözlükteki tanımı "Görüşleri, çıkarları bir olan kimseler bütünü" şeklinde geçiyor. Peki nedir bu gruplaşan insanların budalalığı?


Tarihçi Yuval Noah Harari'ye göre: "Homo sapiens kalabalık gruplarla bile esnek iş birliği yapabilen tek tür olduğu için dünyaya hükmediyor." Yani türümüz var olmaya devam ettiği sürece gerek sosyal medya sitelerinde gerek MasterChef'te kısacası insanın olduğu her noktada gruplaşmanın da varlığından söz edeceğiz. Fakat gruplaşma denen şey, neden bir topluluktaki insanların sürekli kendi aralarında yine kendi dediklerini onaylatmaya ve takdir görmeye dönüşen budalaca bir süreç olmaya doğru gider?


Ayn Rand'ın Hayatın Kaynağı kitabındaki bireyselliğiyle ve kendi ilkelerinden ödün vermeyişiyle ön plana çıkan başkarakter Howard Roark da böyle sorular soruyor bize: "Kimsenin kanaatine ihtiyacım var mı? Düşündükleri önemli mi? Bana ne başkalarından?" Öyle insanlar var ki gruplarındaki insanların kanaatleri olmadan kendi benliklerini hissedemiyorlar, diğerlerinin düşündüklerini kendi düşündüklerinden daha çok önemsiyorlar ve başkalarının ne tepki vereceğinden korktukları için yazacaklarından çekiniyorlar... İşte budalalık dediğin de tam böyle olur ya zaten.


Gruplaşan insanlar kendi ilkelerinden ve öz güvenlerinden aslında o kadar çok ödün verir ki sürülerindeki insanları pohpohlamaya, birbirlerinin düşündüklerine ve yaptıklarına onay vererek hayatta kalmaya, sürekli birbirlerinin duymaktan hoşlanacakları şeyleri söylemeye ve gruplarının saadetinin bozulmaması için sürü halinde hareket etmeye ısrarla devam ederler. Kendi içlerinde oluşturdukları grubun içten bakıldığında çok iyi gözüktüğünü düşünüp, dıştaki bir gözlemci gözüyle bakıldığında ne kadar benliklerinden ödün verirmişçesine zavallıca bir muhtaçlıkta ve yetersizlikte olduklarını göremezler.


Siz, gruplaşan insanlar... Siz ümitlerinizi bankaya yatırır gibi başka insanlara yatırıyorsunuz. Yazdıklarınız, düşündükleriniz ve yaptıklarınız yorumlanmayınca veya beğenilmeyince düşüncelerinizin onaylanmadığını hissediyorsunuz. Bu onaylanmışlığı siz başkalarında aradığınız sürece kendi benliğinizle var olmayı hak etmeyeceksiniz. Sürekli bir parazit gibi başkalarının sizin için döşediği geri dönüşlerden besleneceksiniz, benlik bilincinin ne olduğunun yakınına bile yaklaşamayacaksınız.


Siz, benliğiyle var olmaya çalışan insanların ne dediğini de anlayamayacaksınızdır. Çünkü benliğin haykırdığı dil sizin bilmediğiniz türden bir dildir. Siz kendi zihninizle değil, anca başkalarının zihniyle ve gruplarınızdaki bir başkalarının varlığıyla kendi düşüncelerinize geçer not alabilenlersiniz.


Gruplaşan insanlardan uzaklaştıkça kendi benliğinize daha çok yakınlaşırsınız. Kimse, hiçbir zaman için sizin kendi benliğinizden daha önemli olmayacak.

"Sende olanla yetindin mi işin yolundadır,

Sende olmayanı özlemeye başladın mı için için,

İşte o felaket: İyi düşün bunun üstüne!" der Hesiodos da Theogonia, İşler ve Günler kitabında. İyi düşünün bu yazıyı okuyan insanlar!


İçeriği tam bir kişisel gelişim kitapları gibi bitirmek istemezdim ama Büyük Ev Ablukada grubunun Güneş Yerinde şarkısında da dediği gibi; dünya gerçekten de "ben"den ibaret, bütün bu güzellik ve rezaletin bile hepsi "ben" olana ait. Size değil.