Toplum olarak demokrasiden, eşitlikten bahsediyoruz; kurallar ve çizgilerden gitmediğimiz takdirde sınırı aştığımız düşüncesiyle kendimizi toplumdan soyutluyoruz. Bazılarımız bu tanıma uyuyor, bazılarımız başkaldırıyor ama neden? Aslında bu sorunun yanıtı hayatımızda, yaşamımızda. İnsanlarla olan birlik, ayrılık ve çatışmalarımızda…
İşte “Guguk Kuşu” (One Flew Over the Cuckoo's Nest) filmi tam da başkaldırmak deyiminden sonra aklımda yer eden bir film oldu. Film ne kadar 1975 yılında çekilmiş olsa da bir nevi günümüz toplumunu yansıtıyor. Filmdeki karakterlerin içinde bulunduğu rol ve sorumluluklar aslında filmin girişinde etkisini gösteriyor. McMurphy (Jack Nickolson) uyumsuz, tembel; reşit olmayan biriyle cinsel ilişkiye girdiği gerekçesi ile geldiği hapishaneden ve işlerden kaçmak için deli rolü yaptığından dolayı onu akıl hastanesine gönderiyorlar ve asıl macerası böyle başlıyor ama onun hakkında söylenen nedenler gerçek mi? Ya da gerçekse bile toplumda böyle insanlar olamaz mı sorusunu sordurtuyor. İnsanları toplumdan soyutlamanın bir diğer yolu akıl hastanesine kapatmak ve düşüncelerine saygı duymamak. Birey toplumda yok sayıldığında zaten bir tımarhaneye kapatıyor kendini, akıl hastanesi sadece görebildiğimiz kısım…
Hemşire Ratched terapisine başlıyor ve hastalarının sorunlarını dinliyor. Harding karısıyla ilgili sorunlarını anlatıyor, erkeklerin bakışlarını üzerinde topladığını ve başkalarıyla ilişki yaşadığını söylüyor; hal böyleyken diğer hastalar Harding’e baskı uyguluyor ve anlattığı olayın gerçek olmadığını söylüyorlar, tam da bu sırada aralarında bir sürtüşme başlıyor ve bu sürtüşme gittikçe artıyor. Harding sözünü şu kelimelerle bitiriyor: “Ben biçimden, içerikten söz ediyorum; tek bir kişiden değil herkesten söz ediyorum, karşılıklı ilişkilerden söz ediyorum!” Fakat bazısı onu dinliyor, diğerleri sadece yargılamak için dinliyor ve bu durumda çatışma gerçekleşiyor.
McMurphy Şef’i konuşturmaya çalışıyor, konuşmasa bile sadece bir robot olarak hayatta kalmasını değil de fikrini söyleyemediği için en azından gösterebilmesini istiyor ve ona yardımcı oluyor. Basketbol oynamayı öğretiyor ve devamlı ona ellerini kaldırmasını söylüyor. Şef’i görmezden gelenlere inat onların yaptığı gibi bir Kızılderili veya işitme engelli diye ayırmadan onunla birlikte hareket ediyor. Belki de McMurphy karakterini sevmemin nedenlerinden biri de bu: Kimsenin tek başına ilerleme sağlayamayacağı ve birlikten kuvvet doğar mantığıyla insanlara yaklaşması, aslında bir nevi uyuyan devi uyandırması…
McMurphy beyzbol maçı izlemek istediğini dile getiriyor ve hemşire oylama yapıyor. Yalnızca 2 kişi McMurph’ye destek oluyor, aslında oradaki tüm arkadaşları izlemek istiyor fakat hemşire Ratched’in baskısı onların isteklerini geri plana atıyor. Burada da bir nevi sürü psikolojisi; çoğunluk neyi yaparsa birey onu yapıyor. İnsanlar kendi dürtülerini yok sayıyor, düşündüğünü söyleyemiyor ve cesaretini gösteremiyor. Bireyler hemşire tarafından hor görülmemek ve onun tepkisini çekmemek için çoğunluğun seçimine yöneliyorlar, bu da bize sosyal uyumu gösteriyor.
McMurphy yılmıyor ve o maçı izlemek için her yolu deniyor; banyodaki çeşmeyi kaldıracağını ve sonra da oradan kaçacağını söylüyor ve bu sözün üstüne arkadaşlarıyla bahse giriyor. Herkes pürdikkat onu izliyor fakat kaldıramıyor ve olayın sonunda “En azından denedim.” diyerek aslında orada onların da bir şey yapmalarını, çaba göstermelerini, denemeleri gerektiğini dile getirmese de hareketleriyle ve sözleriyle anlatmaya çalışıyor.
Hemşire Richard terapilerine devam ediyor. Sıra Billyʼde. Billy, kekeleyen bir çocuk ve hemşire ile annesi arkadaş. O yüzden Billy hemşireye karşı hep bir baskı altındaymış gibi çekingen ve kendisini ifade edemiyor. Hayatında bir kız olduğunu ve bu kıza evlenme teklifi ettiğini anlatıyor fakat hemşire, annesinin ona bu konuda bir şey anlatmadığını söyleyince Billy bir anda susuyor ve cevap veremiyor. Belki de Billy’nin hayatında bir kız yoktu, belki de doğruyu söylemiyordu. Billy belki de sadece konuşmak için ortaya bu lafı atmıştı; gerçeği söylemekten çekindiği için, toplum içinde bir söz söylediğinde kendini daha iyi hissedebileceğini düşündüğü için.
Hemşire Billy’e sorduğu soruların cevabını bekliyor ve üsteliyor. Bir başka hasta olan Cherwick dayanamayıp hemşire Richard’a “Billy konuşmak istemiyorsa neden üstüne gidiyorsunuz, başka konuya geçemez misiniz?” dediğinde hemşire ona bunun bir terapi olduğunu söylüyor ve Cherwick, McMurphy’nin bahsettiği beyzbol maçı izlemenin de kendisi için bir terapi olacağını dile getiriyor. Aslında burada bir dayanışma var, her defasında haklarını aramasını ve onların bir şeyler yapmasını söyleyen McMurphy’le birlikte bir dayanışma. Cherwick’in sözü üzerine McMurphy tekrar oylama yaptırıyor ve bu defa herkes ona katılıyor. Burada da benimseme yolu ile uyma davranışını görüyoruz, bu davranış kişinin gerçek tutumunu da yansıtan istençli bir davranıştır.
Hemşire bir türlü maçı izlemelerine müsaade etmiyor, bunun üzerine McMurphy ona cevap olarak televizyonun karşısına geçip maç izliyormuş gibi yorum yapıyor, bağırıyor ve tüm arkadaşlarını çevresine topluyor, arkadaşlarını eğlendiriyor ve kısa bir süre de olsa onlara anı yaşatıyor. Aslında burada bireysel gibi gördüğümüz bir sorunun toplumsal bir temeli olduğuna tanık oluyoruz.
McMurphy otobüsle arkadaşlarını kısa bir balık tutma yolculuğuna çıkartıyor. Limanda bir gemiye atlayıp denize açılıyorlar, burada arkadaşlarına belirli görevler veriyor ve işlerinin başından ayrılmamaları gerektiğini söylüyor fakat arkadaşlarının merakı görevlerin aksamasına neden oluyor ve ortaya tam bir kargaşa çıkıyor. Bu sırada arka planda çalan müzik (Alcha Los Pescodares, Jack Nitzsche) sahneyle öyle uyum sağlıyor ki sanki o kargaşanın içindeymişsiniz gibi. Yönetmen (Milos Forman) buradaki kargaşada bile bir düzen olduğunu anlatmaya çalışıyor belki de. Ne kadar ortam karışık da olsa yapmak için yola çıktıkları işi tamamlıyorlar. Hastaneye döndüklerinde basketbol oynuyorlar. McMurphy ve arkadaşları bu oyuna biraz hile katıyor ve karşı tarafı sinirlendiriyorlar. Bu arada karşı takımda çalışan görevlinin şu sorusu beni epey bir güldürdü: “Deli misiniz nesiniz?”
Genellikle iş birliği içerisinde oldukları balık tutmak, basketbol oynamak, beyzbol maçı izlemek gibi yaptıkları faaliyetlerde gördüğüm şeyler; grup dinamiği, yani grubun birbiriyle özdeşleşmesi. Grup düşüne, uzlaşmaya ulaşmak için gösterilen çaba ve buradaki arkadaşlıklar artık sosyal bir kimlik kazanıyor yani artık bir gruba ait oluyorlar.
Filmde şöyle bir söz geçiyor: “Ben sizin değil, kendi sigaralarımı istiyorum! Sigaralarımızı sadece sizin canınız istediğinde bize veriyorsunuz.” İnsanlar haklarını aradıklarında onları çocuk gibi azarlamak yerine sorunlarına çözüm getirmeyi düşünmüyorlar da bireyler bağırma, hakaret etme derecesine geldikleri zaman da araya hemen görevlileri ve polisleri sokuyorlar. Bu durum toplumlarda olan hakkını arama ve ararken girdiğimiz durumlarda sonun hep şiddet, ceza ile sonuçlanması. Birey ne yapmış veya yapmamış olursa olsun toplum dediğimiz yargılayan tarafın bir şekilde hayatımıza yön veriyor oluşu. Bazılarımız bir hapishanede, bazılarımız tımarhanede; aslında insanların bu noktaya gelmelerinin sebebi yine insanlar oluyor. Bu durumda insan kendisine şu soruyu sormadan edemiyor: “Asıl deli olan akıl hastanesindeki insanlar mı yoksa insanları delilik konumuna sürükleyen kurallar mı?”
McMurphy’e verilen elektrik sahnesinde tüylerim ürperdi. Yetkililer kendi deyimleriyle kurallar gereği yaptıklarını söyleseler de bence bunu yapmalarının tek sebebi McMurphy’nin hayata ve insanlığa karşı başkaldırması. Ama başında McMurphy’nin söylediği “Beni değiştirebileceklerini sanıyorlarsa gerçekten çok aldanıyorlar.” lafı doğruydu; değişmedi ve bildiği yolda devam etti, bu yol onun sonu olsa da. McMurphy, Billy’e gitmeden önce yardım etmek istedi. Ayrıca Billy artık kekelemiyordu çünkü kendisini bir baskı altında kalmadan ifade edebiliyordu. Fakat bu yardım McMurphy’nin planlarını altüst etti. McMurphy ve arkadaşları bir hata yapmışlardı fakat bu hataların üstü hemşire tarafında örtülmüyor, sonu hep bir şiddete yöneliyordu, bu sefer de öyle oldu. Billy hemşireye hesap verirken tekrar kekelemeye başladı ve hemşire bu hataya kimin sebep olduğunu söylemesini istedi. Billy, McMurphy’i ele verdi. Ya bu vicdan azabına ya da artık kurallara dayanamadığı için yaşamına son verdi.
Bu olay aslında insanların kural ve çizgilerine ne kadar uyarsanız o kadar istemediğiniz şeylerin yaptırıldığını, uymazsanız da kendi koyduğunuz kurallarla yaşamanız ama ne kadar kuralsız olursanız sonuçların da o kadar ağırlaşacağını gösteriyor.
Billy’nin olayı üzerine McMurphy hemşireye saldırdı ve tekrar bir ceza ve şiddet. Bu sanki ne ekersen onu biçersin deyimi gibi oldu ve hep kısır döngü etrafında, düzene karşı çıkanlar cezalandırıldı. Hemşire hep kural, düzen istedi; hiçbir zaman karşı tarafın ne istediğini, ne hissettiğini sormadı ve bilmedi, katı kuralları insanları zor duruma soktu.
Haksızlığa ve tutsaklığa karşı dayanamadığımızda şiddete başvurmamızın nedeni belki de kuralların yanlış uygulanmasıydı. Çatışmalar kimi zaman korkutucu ve tehlikeli sonuçlar doğurabilirdi. Buradaki “guguk kuşu” kuralları koyan ve bu kurallara hizmet eden insanlar. Filmde McMurphy’e yapılan da bu başkaldırışın yok edilmesi ve durumun anlaşılmasını önlemek istemeleri nedeniyle insan hayatının ellerinde olduğunu göstermeleri. Burada bahsettiğim kural, hizmet ve çizgiler; eşitlik ve demokrasinin olmayışına başkaldıran McMurphy’nin ve onun tersi düşünen toplumun mücadelesi.
Serhat Tepe
2021-03-31T19:12:22+03:00Guguk Kuşu benim de çok sevdiğim, her izlediğimde yeni çıkarımlarda bulunarak feyzaldığım bir yapım. Oyunculuklara ayrı, sinematografiye ayrı sizin de çözümlemelerde bulunduğunuz psikolojik-sosyolojik yönlere ayrı hayran kaldığım bir filmdir. Gayet başarılı tespit ve aktarımlarda bulunmuşsunuz gerçekten, birçok yerde hak verdim. Yöntemle ilgili naçizane bir eleştirim olacak, filmi kronolojik olarak sahneler üzerinden kavramlar yakalayarak izah etmek yerine, filmde anlatılmak istenen olguları tümevarım ya da tümdengelim kullanarak sahne-diyaloglara yapılacak olan göndermelerle destekleyerek ortaya çıkan yansımaları değerlendirmeyi daha başarılı bulurum şahsen. Ellerinize sağlık, bir sonraki incelemenizi merakla bekliyorum.
Aslı
2021-03-31T18:48:02+03:00En sevdiğim filmlerden biri Guguk Kuşu. Defalarca izledim ve bu incelemeyi görünce okumak için heyecanlandım. Çok çarpıcı sahnelere değinmişsiniz, izlerken beni de etkileyen ve düşündüren sahnelere. En önemli karakterlere tek tek yer vermişsiniz incelemenizde. Müthiş bir film bence, mutlaka izlenmeli diye düşünüyorum. Jack Nicholson mimikleri, bakışları kendine has; uzun uzun övülesi bir oyuncu. Ve şu an istemsizce filmin son sahnesini düşündüm. İçime bir şey oturdu yine...
Büyük keyifle okudum, emeğinize sağlık.🌿