Sen, varlığını bir ayet gibi sergileyen. Şaşkınların bakışları bir anlığına gövdene çevrilse, o ruh kadar belirsiz cüssenden sirayet eden büyüyle kölen olurlar. Olmazlığını olur kıldıran iki gözün sahipleri, seni okşamayı ve yapraklarında can bulan kıvrımları ve süzüm süzüm süzülen yağmurlarını öpmeyi dilerler. Mahlukâtın yegane manasını özünde saklarken sen, yüce bir fedakârlığa ve benliklerinden vazgeçmeye razı, topyekûn sen olmanın tadını arzu ederler.


Ellerimdesin, teşbihlerin en yücesi. Köklerini topraktan çektiğimde, can’ın kaynağına sahip olan senmişsin de sanki toprak sana muhtaç, perperişan oluverdi. Süz beni. Süz ki nurun, narin vücudumun her kıvrımına temaşa etsin, eşyanın diyarından gözlerine doğru kaybolmanın korkusuyla, ince ince, eğim eğim eğilsin...


Bilmem sevgilim misin yahut sevgim mi, şu cehennem kadar derin ve içsiz kuyumun doruklarında? Üzerime çöken insani karanlık, kaskatı bir perde; yüreğim kokunla mest. Sen, varlığını bir ayet gibi sergileyen, ellerimdesin lâkin nerede, seni bana mecbur kılacak hangi dileğimin korkularında saklısın?