İnsanları tanımak , anlamak insanlara sıfatlar bulmak yanlıştı. Çünkü yeryüzünün  en değişkeni onlardı. En kötüleri. Bunu değerlendirdiğim de yaptığım çıkarımlar çok netti. Kötülük sana her an her yerden gelebilirdi. Bazen bunu kendin seçebilir, o kötülüğe sarılabilir, iyi bir şey yaptığına kendini ikna edebilirdin. Kimi zaman iyiliklere , kötüymüş gibi de bakabilirdin. Yanlış tercih yapma konusunda 10 koca yıl tez hazırlamış gibiyim. Tam doktorayı tamamlayacakken aslında konuyu bile yanlış seçtiğimin, aslında bu tezi yazmayı bile istemediğimi fark etmiş gibiyim. Emek konusunda endişeliyim, emek verdiğim şeyleri , emekle yaşattığım çiçekleri, sabah mama kaplarını doldurmayı, kuşlarla şarkı söylemeyi fazla ciddiye almış gibiyim. Hiç olmayan, hayatları dahi olmadan nefes alan insanları çok dikkatle dinlemiş, onlara inanmış gibiyim. Üzülmüş, kendine çok üzülmüş 8 yaşımın karmaşası gibiyim. On yedime geldiğimde babamı aramış gibiyim. Yüzümü kaybetmiş , yüzümü kaybettiğimi unutmuş gibiyim. Fakat ; içimde taşan bir dünya var. Yok sayamayacağım kadar gerçek, yok sayamacağım kadar kadın, yok sayamayacağım kadar güzel. Yola çıktığım zaman, ayaklarım çıplaktı. Sütyensiz ve güvensiz hissediyordum. Önce bir çift ayakkabı yaptım kendime. Kurumuş otlardan, çalılardan, niteliğini destekleyecek ne varsa. Sonradan sütyenin gereksiz olduğunu anlayıp devam ettim yola. Ayaklarımı korudum kirli dünyadan. Ellerimi korudum kirli duvarlardan. Yolu yarıladığımda sarıldım yanlışlarıma. Ey özgürlük diye bağırdı gözlerim, gülümsedi hiç gülmeyen yüzüm. Saçlarım dans ediyor hala ! Birden aklıma Didem Madak’ın o unutulmaz dizeleri geldi ; ey beni dili kesik bir korku filmine esas kız yapan hayat! Bak küfrün sokaklarında lambalar yandı. İçimde zıplamaktan dizleri kas kastı kesilmiş bir çocuğun yanılgısı var. İnsanları tanımak, anlamak insanlara sıfatlar bulmak yanlıştı. Tek doğru hayatımın aşkın yakasıydı. Ve biliyordum ki ‘gül yanlış kokarsa yakaya tuz takılır.’