-Güllaç severlere-


Kulağımda çınlayan hafif ıslıklı bir ses

Haykırıyor hayal pencerelerimden

“Nerede o eski ramazanlar, nerede herkes?”

Eski ramazanlar nerede bilmem de

Seni yediğim her an yaşamam için bir nefes.


Gül suyuyla yıkanmış asude yapraklarını

Cihana kafa tutan neşenle kaynaştırıyor bir çift el

Üstüne taktığın fıstık nişanlarıyla gösterişli duruşun

Tüm tatlıları yeryüzünden silmeye bedel.


Köşebaşında unutulmaya yüz tutmuş yavru bir kedinin

Umut dolu gözlerle baktığı süt kasesine

Ben de bakıyorum yapraklarını ıslatsın diye

Hayalimdeki zambak misali her gün seni büyütüyorum 

Tadın damağımda kaldı, tepsini bitirmeden kalkamıyorum


“Yalnız bir tabak, yalnız bir tabak!”

Derken her iftar sonrası bozarım yeminimi

Hafifliğin olmasa ne yapacağımı bilemezdim

Ramazan sonu yuvarlanırdım bir duba misali.


Güneşten kopsa bir parça, yaksa gönlümü nâr

Yine de dur diyemez bu sevgiye

Ah bir de konsa güzelliğine tane tane nar

Ağzımda o tatlı parçaların

Eşlik eder ekşiliğin karıştığı senfoniye.


Kalbini kırmasın dalga geçen damağı zevksizler

Sen vizyonu ufukları aşan elit midelerin sultanısın

Yanında tavşankanı çayla ürperir nefisler

Sahura kadar sürsün aşkımız, hiç yarım kalmasın


Ey tatlıların şahı, bu sene de ziyaretini geciktirme!

Şafak bilmem kaç, zaman geçmek bilmez

Ömür terazisini inan sensiz tartamıyorum

Kimse anlamasa da değerini benim kadar

Sonunda herkes bilecek:

Bu gariban dünya güllaçsız çekilmez.